Kavuşma, ulaşma, erişme...
Bir oyundan bugünlere gelme...
Sonradan fark etme...
D şıkkı hepsi demek istiyorum ben.
Geçtiğimiz sezon ekranlarda başlayan Vuslat dizisiyle
tanışmam sezon arasına denk geldim İsmi hafızamda, konuyu az çok biliyorum,
karakterleri duyuyorum ama bir türlü oturup izleyemiyorum. Derken birinci
sezonlarını bitirdiler. "Hemen izleyip bitirmeliyim." Heyecanıyla
yanıp tutuştum ve kendimi peş peşe bölümleri izlerken buldum. Son bölümü
saklayıp yeni sezona öyle geçmek de istedim. Veeee "Ahhh! Neden yayın günlerinde izleyememişim???"
Derken buldum kendimi.
Buluşma günümüz sezon arası kavuşma zamanımız da ikinci
sezona kısmetmiş. Geç olsun güç olmasın; oyun ilerlesin ama hemen sona gelmesin
kiii birkaç sezon daha sürsün Vuslat diye diye turluyorum. ^^
Oyun oyun oyun. Nedir bu meşhur oyun? Öyle bildiğiniz oyunlardan değil bir kere.
Yani belki bilenleriniz vardır da mesela ben diziyle beraber öğrendim.
Muhyiddin-i Arabi tarafından 1500 yıl önce icat edilmiştir Satranc-ı Urefa.
İlhamını bu oyundan almış dizi. (Google'dan oyunun detaylarına ulaşabilirsiniz.
Ama biraz genele bakıp diziyi izleyin bence, o zaman bir bütün oluyor.) Oyunun ismini daha önce duyan varsa kaleye mum
diksin. Bugüne kadar kimsenin aklına gelmeyeni yaptığı için dizinin senaristi
Betül Sağyağan'ı kutluyorum. Öylesine farklı bileşenleri bir araya getirip
bütünleştirmiş ki adeta bambaşka bir dünya yaratmış bize. Yönetmeni, oyuncu
kadrosu, mekan, dekor, kostüm derken tüm ekibin eline, emeğine sağlık. Öylesine
farklı bakış atılacak sahneleri önümüze koyuyorlar. Şimdi uzun uzun her bölümü
anlatmayacağım elbette. Az biraz geç de olsa genel bakış açısını bırakacağım
buraya usulca.
Aziz (Kadir Doğulu) ve Feride (Devrim Özkan) dizimizin baş
karakterleri; başımızın üstünde yerleri, kalbimizin içinde süslü odaları olsa
da benim dizideki açık ara favorim Kerem Saltuk (Ümit Kantarcılar). Bakın sizin de Kerem adını
duyduğunuzda "Babaaaa ben geldim." Repliği canlanmıyor mu? ^^ Nasıl
ki bazı tiplemeler sadece bazı kişilere yakışıyor ve üzerine göre dikilmişçesine
duruyorsa işte repliklerde de durum değişmiyor. Bu replik sadece Kerem'e
yakışır ve bunu sadece Ümit Kantarcılar taşır, nokta! Kötü, soğuk, ukala görünen
Kerem Saltuk'un öyle büyük bir kalbi var ki herkese yeter, yeter ki çalmasını
bilin. Gözlerindeki yaşı, göğsündeki ağrıyı, kalbindeki sızıyı, kafasındaki
planı görmek/ anlamak için az uyum göstermek kafi. Valla Kerem olmasa o ev/
ofis çekilmez bile dersiniz.
Ben böyle Kerem fan gibi imaj çizmiş olmayayım. Çünkü Sultan
Korkmazer (Gözde Kaya), Fırat Çağlar (Baran Bölükbaşı), Altan (Barış Kışlak),
Emine (Başak Kara), Serpil (Pınar Bibin) ve diğer mahalle/ ofis ahalisi de
enfes uyum içinde. Dizinin en önemli özelliklerinden biri de mahalle kendi
içerisinde bir aile, ofis kendi içinde bir dünya, Korkmazer Malikanesi ayrı bir
muhit, diğer çalışma sahaları başka dünya. Yalnız hepsi birbirine bağlı içten,
derinden, geçmişten, bugünden. Hani diziyi izlerken sorgulayacağınız öylesine
anlar var ki çok düşünürseniz oooooo...
Salih Baba (Mehmet Özgür) ve antika dükkanı var mesela.
Sanırsınız meydan. İnsanlar orada huzuru buluyor, kesin bilgi. Böyle bazen
içiniz daralır, hani sıkılırsınız kendinizi bir yerlere atasınız gelir ya...
Hehhhh keşke Salih Baba olsa her noktada. Yanına gidip bir kahve içmek
istiyorum, peşine sohbet edelim. Belki nasihat verme anına gelirim belki
satranç oynama. Aslında her yol oraya çıkıyor. Hayatın bize sundukları, bizim
istediklerimiz, yol& yön gösterme ve daha fazlası için öylesine huzurlu
dinlenme yeri ki. Adeta bir han bir durak... Meczup Abdullah (Erdem Akakçe) ise
kimine göre mahallenin delisi kimine göre en akıllısı. Belki garip belki
gizemli belki sıradan belki sürprizli. Benim bildiğim tek şey var: Olmasa eksik
kalırdı Vuslat.
#AzFer rocks
Aziz ve Feride farklı yolun yolcularıydı, şimdiyse aynı yola
doğru adım atan iki farklı bedenin ortak bir sevgide buluşmaya çalışması,
çabalaması. Ne kadar çok sorun varsa bir o kadar çözüm de saklı detaylarda.
Hayat bir yerden verip başka yerden alıyor gibi. Tam mutluluğa yaklaştık derken
son lokma gitmiyor mideye. Öyle naif sevgileri var ki bu arada sizi aldıkları
nefes sesiyle bunun büyüklüğüne inandırıyorlar. İnanmak da başarmanın yarısıydı
değil mi?^.^
Dikenlerle dolu bu
uzun ve çetrefilli yolda Aziz'in, Feride'nin, Salih'in, Hasibe'nin, Sultan'ın,
Kerem'in, Nehir'in ve diğer tüm karakterlerin yolculuğunu merakla ve içim
titreyerek takip ediyorum. Sonu nereye varacak bu yolculuğun, kavuşma anını nasıl karşılayacağız? Öyle ya hepimiz
bir garip yolcuyuz...
Yolu daha da açık olsun...
Sevgiler...