Çukur: Zıplıyor herkes kanguru sanki*

Çukur: Zıplıyor herkes kanguru sanki*
Kollarından öte saranın yok, dirisin ya da ölü arafı yok!
Şu sıralar hayatımın odağında, normal zamanlarda bile şarkıları dilimde, sohbetlerime konu olan bir dizi var, o da Çukur. Öyle ki her hafta bir başka noktadan favorim oluyor dizi. Ve her hafta bir başka Yamaç Koçovalı hali çıkmıyor aklımdan.

Geçen hafta, Sena’nın kaçırıldığını öğrendiğinde nefessiz kalan Yamaç Koçovalı favorim olduğundan, Yaş Elli eşliğinde bekledim bir sonraki pazartesiyi. Bu hafta ise Kumburgaz’lı Serdar’ı bitirme hikayesinin kahramanı Yamaç favorimdi. Tahmin edeceğiniz üzere, haftanın müziği Heyecanı Yok idi.

Gün içinde kendimi birden “Zıplıyor herkes kanguru sanki.” diye coşarken buluyordum ki evde deneyebilirsiniz, enerji yükselttiği doğrudur.

Tabii ruh haline göre değişmeyen, her ana uyan şarkılar da yok değildi dilimde. Mesela, Gömün Beni Çukur’a.
Şarkılarını ayrı, karakterlerini ayrı, parça parça sahnelerini ayrı, bütününü ayrı sevdiğim biricik dizinin, biricik ‘delisi’ Yamaç Koçovalı ise sahiden çok ayrı.

Yamaç’ın her hali ayrı şahane, şahane olmasına ama favorim deli hali. Bir insan, ancak bu kadar deliye vurabilir… İzlerken yaşadığım seyirlik şölenin haddi hesabı yok. Buradan Aras Bulut İynemli’ye bir alkış lütfen…

Bir hafta boyunca en sevdiğim, en hüzünlendiğim, en güldüğüm, en ağladığım sahneleri tek tek tekrar izliyorum. Yamaç beni haftalar önce, Doğukan öldüğünde “Gitmiş değil mi? Gitmiş. Gitti, gitti.” dediğinde bitirmişti, bu hafta da Aliço’nun yanında ağladığında bitirdi. Sahiden bitirdi, ciddiyim.

Yamaç Koçovalı şu ana kadar pek güzel, pek şahane yazılan bir karakter oldu. Bazen gözü döndüğünde, ben de olduğum yere siniyorum ama sonra bakışları yumuşadığında tuttuğum nefesi veriyorum, o ayrı. Deliye vurmaları falan da şahane ama benim değinmek istediğim konu başka. Yamaç en baştan beri Yamaç aslında… Sena’ya sarkan adamın üstüne atlayan da aynı Yamaç, Paris’te Fransızca konuşarak müşterilere durumu anlattıktan sonra Sena’ya evlenme teklif eden de. Gitarını satan da aynı Yamaç, Serdar’ın peşine öldürmek için düşen de. İki tane Yamaç yok, Yamaç’ın deli hali var, aşık hali var, öfkeli hali var, dingin hali var.

Ama hepsi Yamaç…

Yamaç’ın Çukur’a geldiğinden beri yaptığı her ne varsa, yapmaya potansiyeli olduğunun sinyali zaten verilmişti. Yamaç, elini kana bulamaktan kaçınan biri olmasına rağmen sevdikleri konusunda hassas. Hatta öyle ki, hiç kimse onun sevdiklerine zarar veremez. Gözünü döndüren de, silahı şüphe etmeden eline almasına neden olan da sadece ailesi, çok sevdiği kişiler her zaman. Yamaç tam olması gerektiği gibi… Aklını önde tutan, mantığıyla plan yapan biri olmasına rağmen sevdiği biri zarar gördüğünde, içinde sakladığı öfke gözlerinden dışarı vuruyor.

Yamaç’ın adım adım Çukur’a karışmasını izledik, aslında Yamaç hep Çukur’un adamıydı. Sadece diğer yanlarını yükseltip Çukur yanını düşük tutuyordu ama artık dönülmez noktaya gelindi. Artık ne Yamaç Çukur’suz olur, ne de Çukur Yamaç’sız.
İkisi bir bütün, ikisi de birbirlerine karıştı. Çok fazla nokta var düzelmesi gereken, çok fazla yol gidecek daha. Yamaç her gidiyorum dediğinde gidemeyecek, o belli zaten. Son bölümden sonra da görüyoruz aslında, Yamaç tam da Çukur’a göre.
Yine de bu, Yamaç’ın Yamaç’lığın hiçbir şey azaltmaz… Yamaç zaten hep böyle bir adamdı.

*Gazapizm, Heyecanı Yok
 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER