Dijital televizyonculukta son durum

Dijital televizyonculukta son durum

Yıllardır dinleyip duruyoruz: “Bildiğimiz televizyonun sonu gelmek üzere!” 2017’de bu sona tanık olmadık, 2018’de de olmayacağız. Bana sorarsanız 2028’de de… Fakat dijital platformların yayılmasıyla izleme alışkanlıklarının epey değiştiği yadsınamaz bir gerçek. Yılı kapatırken hep birlikte son duruma bir göz atalım istedim.

Dijital platform deyince hepimizin aklına ilk gelen marka elbette ki Netflix. Hollywood’un cinsel taciz skandallarıyla sallandığı 2017 yılında Netflix’in üzerine de epey büyük bir gölge düştü. İlk ve en gözde projesi House of Cards başrol oyuncusunu kaybederken The Ranch ve Louis CK projeleri de büyük hasarlar gördü. Tüm dünyaya açıldığından beri önü alınamayan Netflix kulağımıza gelen içerik alım bütçeleriyle dudak uçuklatırken yaratıcılara sunulan “sınırsız özgürlük” başını ağrıtmaya başladı. Büyük paralar dökülen ve Will Smith gibi yok olmakta olan yıldız sisteminin son temsilcilerinden birini başrole taşıyan Bright geçtiğimiz hafta yerden yere vuruldu. Üstelik filmin senaristi Max Landis ana akıma yaklaştıkça hakkındaki iğrenç suçlamaların da dozu arttı, kirli çamaşırları iyice ayyuka çıkmaya başladı. Bunların hiçbiri Netflix’i yavaşlatacak darbeler değil. Ancak bu sektörden biri olarak, hatta sıradan bir seyirci olarak, platformu gözümden düşürmeye başlayan bir takım gelişmeler yok değil. 

Netflix artık seyircisine ne sunduğu belli olmayan, miktarı kalitenin üzerinde tutan bir yer haline geldi. Birkaç sene öncesine kadar tüm Netflix dizilerini size sayabilirdim ve hemen hepsi belli bir kalitenin üzerinde işler olurdu, gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirdik. Artık o günler çok geride kaldı. O kadar çok dizi, o kadar çok bölüm aynı anda piyasaya sürülüyor ki gerçekten iyi olanların fark edilebilmesinin imkansızlığı bir yana, artık seyirci Netflix hesabına girdiğinde büyük bir okyanusun içinde kayboluyor ve korkudan hiçbir yöne yüzememeye başlıyor. Şirket de bunun farkında olacak ki hiçbir işini iptal etmemesiyle ve seyircisine saygısıyla yaptığı ismi bir kenara atma pahasına patır patır fazlalık projelerini ortadan kaldırmaya başladı. 2017’nin sonlarına doğru Almanya yapımı Dark’ın Amerikan eleştirmenlerce de övgü topladığına şahit olduk. Bu, 2018 yılında izleyeceğimiz ilk yerli Netflix dizimiz için büyük umut vaat ediyor. Gerçekten iyi bir iş çıkarsa, ki yavaş yavaş şekillenen proje kesinlikle bu yönde gidiyor, tüm dünyada konuşulacak bir içeriğimiz olması işten bile değil. Bu, işin bizi ilgilendiren kısmı. Büyük resme bakacak olursak Netflix’in acilen daha spesifik bir içerik stratejisi belirlemesi, elindeki parayı daha doğru projelere yatırması ve 2017’de yarattığı algıyı temizlemesi gerekiyor. En İyi Drama Emmy’sini rakibine kaptırmasıyla ve bu prestijli ödülü kazanan ilk dijital platform olamamasıyla yediği dev darbe eminim ki onlara ders olmuştur.

Gelelim Netflix’in en büyük rakiplerine: Amazon ve Hulu. Amazon baştan beri çok farklı bir strateji belirliyor. Sipariş verdiği pilot bölümleri platformundan seyircilere sunuyor ve geri dönüşler çerçevesinde alımlarını gerçekleştiriyor. Açıkçası bu alımlarda seyircilerden gelen yorumların çok da etkili olmadığını düşünsem de şirket algısı açısından kıymetli buluyorum. The Marvelous Mrs. Maisel ile gönüllere taht kuran bir projeye imza atıp prestijlerini de arttırdılar. Yöneticilerinin karıştığı taciz skandalı, Transparent’ın Jeffrey Tambor’dan yediği benzer darbe ve Louis CK’in One Mississippi’den uzaklaştırılması şirketin içerik stratejisinin daha temkinli bir hale getirilmesine yol açmış olacak ki bu sezon sürdüğü üç pilot bölüme de onay vermedi ve temiz bir sayfa açtı. Ülkemizde de kullanıma açık olan Amazon büyük bir alışveriş sitesi olduğu için halihazırda elinde bulundurduğu kullanıcıları iyi yönlendirebilirse 2018’de çok daha büyüyecektir. Hulu, sektörün en prestijli ödülünü The Handmaid’s Tale ile kazanarak iddiasını kanıtladı ve herkese nefis bir çelme taktı. The Mindy Project ve Difficult People gibi dizilerini iptal ederek yeni bir yola gireceklerinin, daha da üst kalitede işler piyasaya süreceklerinin sinyallerini verdi. Disney’in Fox’u satın almasıyla Hulu’da da hisse paylarında epey değişiklikler olacak. Bu yeni kan, Hulu’nun çok daha iddialı bir şekilde pastada daha büyük dilimlere saldırmasını sağlayacaktır.

Disney demişken… Artık Hollywood’u tekeline almasına ramak kalmış şirket bir de dijital platform kuracağını açıkladı. Netflix’ten Marvel ve Star Wars gibi çok kıymetli içeriklerini çekerken elinde bulundurduğu sayısız markalarla isterlerse ne denli büyük seyirci kitlelerini kendisine esir edebilecek bir oluşum gerçekleştirebileceğinin sinyallerini verdi. Hulu’yu kendi platformuna mı dönüştürecek, yoksa yepyeni bir rakip şirket mi kuracak, yeni yılda göreceğiz.

Ülkemizdeki son duruma da kısaca bir bakalım. Malumunuz, yerli cephede iki büyük oyuncu var: BluTV ve Puhu. Açıkçası zaferin açık ara BluTV’de olduğunu düşünüyorum. Puhu her ne kadar gerek yerel, gerek uluslararası piyasada daha çok ses getiren/getirecek diziye imza atsa da düzensiz yayın takvimi, yarattığı rüzgardan başka içeriklerle faydalanamaması ve üyelerine ne olduğunu anlatamaması ile beklenen etkiyi yaratamadı. Hulu modeliyle, reklam üzerinden aylık ücret ödemeden izlenen bir platform çok daha popüler olabilir, çok daha bilinir bir hale gelebilirdi. 2018’de girecekleri projeleriyle bayrağı eminim ki ileriye taşıyacaklardır ama hep şunu savunurum: platformu var eden tek başına (ve tek bir) içerik olamaz, olamayacaktır. BluTV ise son derece iyi bir stratejiyle niş seyirci kitlelerine ayrı ayrı hitap ederek toplamda yüksek bir kitleye ulaşmayı başardı. Korku, belgesel, dram… Bu sezon yayınladıkları 7Yüz tüm “Black Mirror özentisi” iddiaları bir kenara, bence ülkemizdeki en eli yüzü düzgün dijital projeydi. Çeşitli acemiliklerimiz sebebiyle (episodik anlatı, antoloji kurgusu vs.) birçok açığı olsa da keyifle izlediğim, iniş çıkışlarına aldırmadan ilgiyle takip ettiğim bir iş oldu. Sıfır Bir benim kalemim bir iş olmasa da yarattığı etki ve yenilik sebebiyle şapka çıkartmam gerek, hep beraber çıkartalım bence.

Bu noktada bir temenniyle yazımı bitireyim. Bence dijital sektörümüz çok büyük bir oyuncunun eksikliğini hissediyor: BKM. Elinde bunca kıymetli içerik, bunca yeni şeyler üretme ve pazarlama gücü varken; o izlediğimiz gencecik insanlar bir sürü proje çıkarmaya dünden hazırken üstelik, BKM’nin tıpkı Disney gibi kendi platformunu kurması ve oyunun tüm kurallarını dilediğince yazması gerektiğini düşünüyorum. Biraz cesaret, biraz risk… Bunları BKM de göze alamayacaksa, kim alsın, değil mi?!

Hepimize yeni yılda bol bol proje izleyeceğimiz, bol bol link tıklayacağımız, heyecanla bir oturuşta bölümler yutacağımız günler diliyorum efem. 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER