Size bir masal anlatacağım…
Bir adam varmış… Evvel zaman içinde, tabii bir de kalbur saman içinde. Öyle bir
adammış ki bu, kocaman bir ailenin içinde kimsesizmiş. Öyle bir adammış ki bu,
didinip uğraştığı ne varsa hepsi elinden alınmış. Küçücük omuzları, karanlıktan
korktuğu gecelerde yorganının altına saklanırmış. Geçsin diye beklermiş karanlık,
biri ışığı açsın, birisi ona güvende olduğunu fısıldasın diye beklemiş…
Şarkılar söylermiş içinden, sonra yalnızlığı şarkılarının melodilerini yutmuş.
Çok zaman sonra, karanlıktan korkmayı bıraktığı zamanlarda bir kadın ile
tanışmış. Onun gibi şarkı söylemeyi bırakan. Bu kadın yasakmış ona,
dokunamazmış, yanarmış… Dokunmamış adam, dokunamadığı anlarda uzaktan sessizce
izlemiş onu. Görmüş içini, en derinini… Kadın da bir bir anlatmış, içini açmış
adama… Kimseye güvenmezmiş bu kadın ama güvenmiş adama. Düştüğünde adam tutmuş
ellerinden kaldırmış, ağladığında omuz olmuş, öfkelendiğinde içinin yangınını dindirmiş.
Bir bakmış kadın, ne olursa olsun adamın kapısında buluyor kendisini. Ne olursa
olsun koşup ona sığınıyor. Sevmiyormuş kadın adamı, aşık da değilmiş… -Öyle
diyormuş yani.- Sevmiyormuş sevmemesine ama hep ona koşuyormuş ayakları, hep
ona çıkıyormuş yolları, hep onda saklanıyormuş. Acısında, sevincinde adama
sarılıyormuş, bırakmıyormuş…
Adam dokunamadıkça, yok olmuş… İmkansızlıklar içinde
kaybolmuş. Aşkın ateşinde kavrulmuş. Adam kaçmaya, gitmeye, yitmeye yeltenmiş… Gidememiş
adam, sarılmış kadın da bırakmamış…
Şimdi sorarım size; bu kadın, adama hiç mi?
Peki.^^
Yazı devam ediyor...