Dünyanın en güzel gözlü çocuğuna aşık 8 yaşındaki bir kız
çocuğunun rüzgarıyla sürüklenmeye başlamamın üzerinden tam 57 hafta geçti. Bir
kız çocuğunun ayakta kalmak için ettiği mücadeleye tanık oldum 57 hafta
boyunca. Evlenip mutlu bir hayat sürmekten öte o köy yerinde kaybolmama
mücadelesiydi tanık olduğum.
Hayatın şarkısı bazen neşeli, bazen hüzünlü çaladursun
Hülya’nın gözlerindeki hüzün hiç dinmedi. Aşktan sarhoş olmuşken, bebeğini
kucağına almışken, mutlu ailesini bir kenardan izlerken bile. Bazı insanlara
hüzün çok yakışır, Hülya’ya da yakıştı. Ve onu Hülya yaptı.
Küçük Hülya… Hülya Çamoğlu… Hülya Çamoğlu Cevher…
Siz hiç bir hayalin peşinden nefesiniz kesilircesine
koştunuz mu? Hülya koştu. Kimi zaman soluksuz kaldı yere yığıldı, kimi zaman
bitiş çizgisine son anda ulaştı ama koştu. Pes edecek gibi oldu, hatta etti;
sonra küllerinden doğdu yeniden.
Dünyanın en güzel gözlü çocuğuna aşık bir kız çocuğunun
hikayesinden çok daha öte bir şeydi 57 hafta boyunca izlediğimiz. Hülya’nın
mücadelesi, Kerim’in kabullenişi, Bayram Bey’in şefkati, Mahir’in dostluğu,
Melek’in fedakarlığıydı… Herkes bir şeyin ucundan tuttu kendince; çok hatalar
yaptılar, kalp kırdılar, kırıldılar ama yine de bir arada kaldılar.
Bir arada kalabilmek… Her yolun sonunda bir araya gelebilmeleri
Hülya’nın hayaliydi belki de. Sevgisizlik çukurunda dibe batmadan ayağa
kalkabilen Hülya’nın. Sevginin türlü türlü halini izlemiş olmamız da bundandı
belki de. Hülya, bir hayal kurdu ve biz de onunla beraber bu hayalin peşinden
koştuk.