Kaç
yaşıma geldim hala hangi kritere göre dizilerin içine girdiğimi anlayamadım.
Bazılarını gerçek olamayacak kadar güzel bulduğum için izliyorum. “Böyle güzel
şeyler sadece dizilerde olur!” kafası. Bazılarını ise aşırı gerçek bulduğum
için hemen kaynaşıveriyorum. Diyorum ki “İşte hayat aynen böyle!” Geçtiğimiz
günlerde ilk bölümü yayınlanan Yıldızlar Şahidim dizisi tam da bu iki seçeneğin
ortasında. Aras ile Haziran’ın ilk görüşte gözlerden taşan tutkuları bende “Gerçek
hayat böyle değil Duygu. Böyle şeyler dizilerde olur, kandırma kendini!”
dedirtirken; Haziran ve Aras’ı ayrı ayrı baktığımda “Gerçek tam olarak böyle
bir şey!” dedirtti.
Şimdi
kişiler bazında konuyu açmak isterim…
***

Aras…
Yakışıklı… Star… Herkesin gözü onun üzerinde! Belki de yüzbinlerce kadın, akşam
başlarını yastıklarına koyduklarında, yanlarında Aras ile el ele dolaştıklarını,
onunla bir kahve içtiklerini hayal ediyordur. Sonuçta herkes kendi hayalinin
hem yapımcısı, hem oyuncusu, hem senaristi, hem teknik ekibi, hem de yönetmeni. Sahneyi istediği yerde başlatır, istediği yerde bitirir, istediği
repliği yazar, istediği kostümü giydirir. Hayallere de vize yok ya! Ama o
yüzbinlerce genç kadın "olan" Aras’ın değil; "oldurmak" istedikleri Aras ile
beraberler. Posterlerde, şarkılarda, röportajlardaki Aras, cansız bir model gibi. Kim ne isterse Aras da o oluyor. Herkes kendi Aras’ına istediği şekli, huyu veriyor.
Peki,
ya gerçek Aras? Şan, şöhret, yakışıklılık, hayranlar, para, zenginlik… Bütün
bunlar insanı daha özgür mü yapar? İhtimal dahi vermiyorum! Aksine; zaman geçip
tüm bu saydıklarım arttıkça insan daha da köleleşiyor gibi sanki. Tam da bu
noktada devreye egolar, egolarımız giriyor. İzlediğimiz Aras için “aşırı egolu
bir star” demek biraz güç. Aslında diyebilirdik. Ama Fikret Kılıç! Aras’ın
babası, sağ olsun, Aras’ta ne ego bırakmış ne de şımarıklık! “O şarkıyla değil;
bu şarkıyla çıkmak istiyorum!” demek şımarıklık kriterlerime giremiyor bile.
O kadar masum bir istek! O zaman Aras’ı yıldız yapan ne, diye düşünmeye
başladım. Çok geçmeden de cevabını buldum: Yalnızlığı! Gökyüzünde, parlak, güçlü.
Ama kendisine en yakın bir başka yıldız arasında yüzbinlerce kilometre var.
Güçlü
dedim, parlak dedim. Sorular devam ediyor, sanki sorular Aras'ı daha da açıyor. İnsanın keşfettikçe keşfedesi geliyor.
Aras gücünü ve
parlaklığını kimden almış ve almaya devam ediyor, diye sorabiliriz? Bana kalırsa parlaklığını
babası Fiko’dan; gücünü ise annesi Zeyno’dan almış derim. Fiko’nun güneş olduğunu varsayarsak tüm ışığını Aras’ı aydınlatmak için yaydığını düşünüyorum. Fiko,
biraz ışığını kesse Aras’ın kendi kendini bile aydınlatamayacak gibi duruyor. Ama bu demek değildir ki Aras güçsüz. Aras, annesinden ayrı kaldığı yılları
öyle bir güce çevirmiş ki... 15 yıl sonra Aras ve Zeyno’nun
karşılaştığı ilk sahnede bu elektriği aldım. Annesi Zeyno’dan aldığı gücü,
annesi Zeyno’ya karşı kullanan Aras! Tansiyon biraz yükselse savaş çıkacak
gibi!

Haziran’a
ne diyorsunuz? Sanırım hayatımda Haziran kadar gerçek bir karakter daha
görmedim. Daha iyi anlatabilmek için diyaloglu bir örnek vereceğim:
+Benim
hayalim bu. Bu işi yapmak istiyorum.
-Olmaz.
+Benim
böyle bir yeteneğim var. Bunun da böyle bir okulu var.
-Olmaz.
+Neden?
-El
alem ne der.
Aslına
bakarsanız Haziran, ucundan kıyısından hepimiziz. Hepimizin hayalleri, gelecek
planları, olmak-oldurmak istedikleri hep birileri tarafından engellendi. Belki de engellenmedi ama dizginlerimiz hep başkalarının elindeydi. (Belki de hala elinde.) Kimimizin
bazı hayalleri, daha ruhumuzun içinde kendi kendini imha ederken, kimimizin hayalleri
arkadaş(!) arasında dalga konusu olmaktan öteye geçemedi. Haziran’ın
hikayesinde, onun hayallerine mâni olan şey ailesinin geçmişte yaşadıkları gibi
duruyor. (Bölümler ilerledikçe, başka bir neden ya da nedenler varsa onları da
öğreniriz.) Ama bugün baktığımızda, bir şekilde hepimizin içinde bir parça
Haziran var! Aras’ın elini kolunu bağlayan, kalbinin ritmini dahi
değiştirmesine izin vermeyen “o muhteşem kariyer planı” Haziran’ın hayatında
daha farklı bir şekilde tezahür ediyor.
İşte…
Birilerinin olmak istediği yer; başka birilerinin kaçmak istediği yerden öteye
geçemiyor.
Haziran’ı
bu kadar içimizden kılan başka bir özelliği ise hayranlık müessesine olan
katkısı. Mucizelere inanan biri olarak şunu söyleyebilirim ki Haziran ile Aras’ın
göz göze geldiği ilk sahneyi izlediğimde kulaklarım birden kendi kendisini
kapattı ve Sen Benim Şarkılarımsın
parçası çalmaya başladı.
Bir yıldız gökte kayıp giderken
Islak bir yolda yalnız yürürken
Bambaşka bir şeyi düşünürken
Aklımdasın
Haziran’ın
kalbinde yaktığı müzik ve Aras ateşinin böyle hissettirmesi açıkçası benim de
içimi ürpertti. Haziran'ın da ifade ettiği gibi sanki Haziran ile Aras yıllardan beri birbirlerini tanıyorlardı. Sanki ilk defa göz göze gelen iki kişiyi değil de birbirlerine deli gibi aşık, birbirlerine şarkılar yazan bir çift izliyorum, hissine kapıldım. Bir yıldız gökte kayıp giderken, ıslak bir yolda yalnız yürürken, bambaşka bir şeyi düşünürken, Aras hep Haziran'ın aklındaydı. Hayalinde yaşattığı
Aras’ı böyle güzel yaşatıp beklemesi ise bu yazının başlığına ilham verdi:
Yıldızlar en güzel Haziran’da gözükür. Bulutsuz, ılık esen bir haziran akşamı
yıldızları izlemek ne kadar güzeldir kim bilir...
***
Tabii bize dışardan
konuşması kolay! Bakalım, yıldızlar en güzel Haziran’da ve Haziran'ın gözüyle de güzel gözükecek mi?