Kerim Cevher
Kalbini kaplayan buzları Hülya’nın varlığıyla çözen Kerim,
bir yandan kişiliğini korurken bir yandan değişim rüzgarına ayak uyduranlardan.
Bazen öyle bir şey yapıyor ki “Eski Kerim bunu yapmazdı.” diye düşünmek
üzereyken “Evet, eski Kerim de bunu yapardı.” derken buluyorum kendimi.
Kerim Cevher, televizyonda bugüne kadar izlediğim en güzel
karakterlerden biri. Karakterinin dayandığı argümanlardan, değişimine neden
olan şeylere kadar baştan sona hayranım Kerim’e. Değişirken bile usul usul
değişiyor olması da hayranlık sebeplerimden biri sanırım.
Kerim’le tanıştığım anı düşünüyorum, sonra Almanya’da
yıkılan adama gidiyor aklım, dönüyorum İstanbul’a geldiği ana bakıyorum. Farklı
farklı tepkiler izlesek de 36 bölüm boyunca Kerim’in her hareketinin altında
tek bir şey var aslında. Aile kavramını hayatının merkezine almadan hayatını
sade bilime adamak isteyen adamın, hayatına girmek isteyen kadına karşı
koyamaması ve zaman zaman bundan ötürü kendine kızması, kendini cezalandırması.
Nereye bakarsak bakalım, dönüp geldiğimiz nokta bu.
Fakat değişti Kerim. Kerim’i değiştirense sadece Hülya
olmadı. Hülya’nın sevgisi, ilişkilerinin temeli gibi görünse de Mehmet
sayesinde sevmeyi öğrenen Kerim, bunun ne kadar güzel bir şey olduğunu da
keşfetti. Sevmeyi öğrendikçe, sevgisini her yana saçmak istedi. Hülya’yı
tanıdıkça, Hülya’yı sevdi. Belki “Seni seviyorum.” demedi ama damla damla
kurumaktan söz etti.
Değişti Kerim ama değişirken de aynı kalmayı bildi. 35.
bölümdeki buz gibi bakan gözleri ilk bölümde de soğutmuştu içimizi, 36. bölümde
uyuyan Hülya’yı seyreden gözleri daha önce de seyretmişti.
Yazı devam ediyor...