La La Land: Umutlar, hayaller ve aşk...

La La Land: Umutlar, hayaller ve aşk...
Los Angeles, New York, Paris… Dünya’nın neresine giderseniz gidin, aşk peşinizden gelir. Kimi zaman kalbinizin en derininde, kimi zaman yıldızların üzerinde, kimi zamansa hayallerinizin en güzel yerinde.

Whiplash sayesinde Damien Chazelle adını duyduğumda gelecekte imza atacağı filmler adına heyecan duymaya da başlamıştım bir yandan. Müziğe ve sinemaya aşkı derinden hissedilen Damien Chazelle yine aşkla geçmiş işinin başına. Ve aşka, sinemaya, müziğe aşık olmaya neden olacak bir film armağan etmiş sinema tarihine.

La La Land, umut… La La Land heyecan… Diyor ki Chazelle; umut edin, hayal kurun ve aşık olun. Ama unutmayın; hem hayallerinize, hem karşı cinse aşık olduğunuzda birinden birini feda edebilirsiniz. Hayaller kimi zaman çakışır, kimi zaman kesişir. Yine de hayalleriniz varsa umut var demektir.

Damien Chazelle tarafından yazıp yönetilen La La Land, ülkemizde Aşıklar Şehri adıyla vizyona girdi. Caz piyanisti Sebastian ve oyunculuğa hevesli Mia’nın hikayesini anlatan La La Land’ın oyuncu kadrosunda Ryan Gosling, Emma Stone, J. K. Simmons, John Legend yer alıyor. Filmin en önemli taraflarından biri olan müzikleri de Justin Hurwitz tarafından hazırlanmış.


La La Land, muazzam bir görsel şölen sunarken ‘eski’nin her halinden yararlanıyor. Eski aşklar, eski düşünceler, eski caz anlayışı… Akla gelen daha ne varsa. Eskiyi anlatırken ‘yeni’ ile kıyaslıyor, karşılaştırıyor, oldukça naif bir şekilde çarpıştırıyor. Romantizm ve eski zamanlara hayranlık doruklarda, buna rağmen değişimin önüne geçilemiyor olması da filmin her anında göze çarpıyor.

Chazelle, bir yandan romantizmin insana ne hissettirdiğini gösterirken, bir yandan da dönemin şartlarına göre fazla romantik olunursa kazanılacak ve kaybedilecek şeyleri göstermeyi ihmal etmiyor. Karakterlerin önlerine çıkan yolların iki sapağına da sapıyor ki bu sayede iki boyutlu dokunabiliyorsunuz hayatlarına. Film boyunca sık sık kadraja giren yollar da bunu hiçbir zaman unutturmuyor. Sıkışan trafik yüzünden girilen boş yolun götürdüğü Seb’s de bunun somut bir yansıması oluyor belki de.

Sebastian’ın eski caz anlayışını ayakta tutma isteğine saygı duyarken bir anda inandıklarından vazgeçmiş olmasına kızamıyor; Mia’nın hayalleriyle heyecanlanıyor, o düşünce düşmüş gibi oluyorsunuz.

Hayal ve gerçek birbirine giriyor, hangisi Sebastian ve Mia için daha iyi olur diye düşünmeye dalıyor, bu düşünceler aklınızda dolanırken gözleriniz doluyor. Hayat bir seçimler bütünüdür ve seçmediğimiz yolda karşımıza neler çıkacağı aklımızı kurcalar durur. La La Land, buna da izin vermiyor. Karşılaştırma yapmak ise size kalıyor.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER