Kıskanmak üzerine size yazabileceğim hem çok şeyim var hem
de hiçbir şeyim yok. Bazen öyle mikrop kapıyor ki bu his, iltihabını toplamaya
başladığı zaman önüne geçmek çok zor oluyor. Çıban oluyor mesela. Kalbinin ortasına
gelip yerleşiyor ve bütün dolaşım sistemine, tüm fonksiyonlarına hükmetmeye
başlıyor. Önce miden bulanıyor sanıyorsun, sonra karnına bir şeyler oluyor. Boşluklarına
cereyanda kalmışsın gibi ağrılar ziplenmeye başlıyor. Seni hasta ettiğini
sandığın bütün olay birden kalbinin üzerinde toplanıveriyor ve senin fil oturması
gibi düşündüğün şey işte tam da bu hastalıklı his oluyor. Olmaz ya bilirsin ama hayat bu, kalbin fıtık oluveriyor anında! Biliyorsun bu duyguyu
sevgili okur, sen de herkes gibi yaşadın bunu inkar etme.
Geçen haftalarda Barış kıskanırken hava güllük gülistanlıktı
benim için. Öyle hoşuma gidiyordu ki böyle zarif ama zaman zaman beyefendi
çizgisinden kayarak kıskanışları. Kuşlar cıvıldıyordu, kelebekler uçuyordu,
güneş kemiklerimi ısıtıyordu, güneş kremi kokuyordu ortalık. Nem yoktu nem! Gel
gelelim Aslı kıskansa onu da aynı böyle izlerim sanıyordum ama hiç öyle olmadı.
Hani küçükken büyüme ağrısı diye çektiğimiz, kemiklerimizi
sızım sızım sızlatan ince ama kuvvetli bir ağrı vardır ya, bildiniz değil mi? Heh
işte tam öyle bir ağrı geldi oturdu göğsüme. O kadar üzüldüm ki Aslı’ya.
Kıskanırken kendini kaybedip komik komik şeyler yapmasını izlemek çok güzeldi
ona diyecek lafım elbette ki yok lakin içimde bir yer kan ağladı durdu.
Sevdiğin kişiyi, üstelik kavuşamayacağını düşünerek yine de sevmeye devam
edebildiğin kişiyi, numaradan da olsa başkasına ait olurken izlemek ne bileyim
mizahı yüksek kıskançlığın yanında gerçekleri de “Al sana!” diye vuruyor insanın
suratına maalesef.
Aslı: Ben işkenceler içinde kıvranırken, onların mutluluğundan ölüyorum!
“Siz ayrı dünyaların insanısınız” diyor mesela. “Sen ailenle
hafta sonu etkinliği olarak mahallede halı yıkarken, sevdiğin bey ve ailesi
kulüplerde golf sopası seçiyor, bak!” diyor (Gerçi halı yıkamak daha eğlenceli,
oldum olası sevemedim şu golfü). En başından beri istemeyerek de olsa sen de
biliyorsun bambaşka yerlerden filizlendiğinizi ama aşk zaten tam da böyle değil
midir? Yeri geldiğinde kimseye aldırmadan bir fidanın güller açan dalı olabilmek değil midir
sevgili Aslı Eğilmez? Ve aşk da aynı kıskançlık gibi hissetmesi öyle illet bir duygudur
ki bilirsin, bir koltuk kolçağı bazen sadece bir koltuk kolçağı değildir. Senin
dokunmaya korktuğun o kolçaklara yılan misali ne zehirli sarmaşıklar dolanır da
gıkını çıkaramazsın. Ha ama bak üstlerine vişne suyu dökebilirsin ve öyle de mis gibi
olur ki!
Bir de işin en pis tarafı bu duygularınla yüzleşmek mecburiyetinde
kalırsın apansız. Paniklersin, belki sudan çıkmış balık olursun, inanamazsın
gerçekliğine. Sen hariç herkes anlar neler yaşadığını da bir sen anlamak
istemezsin. Hatta anlayanlardan en çok Barış’ın hoşuna gider bu deli hallerin.
Çünkü kendinden bilir. O yüzdendir seni sürekli telkin edişi ya, senin gözün
bir türlü görmez keza kulağın duymaz. Sana bakarken adeta haykırır: “Benim ne işim olur İlayda ile
gözünü seveyim, senden başkasını görebiliyor muyum sanıyorsun? Benim sevgilim
de, nişanlım da, doğacak çocuklarımın anası da sensin!” diye. Onu da görmezsin
değil mi Aslı? Eh, görür gidersin elbet…
Sen artık ölü bir avukatsın Barış Buka!
Esas çift birbirlerini kıskanırken kusa dursun, az biraz
Hakan Şeker Beyefendi’den bahsetmek istiyorum müsaadenizle. İlk bölümlerde
izlediğim o asalak çocuk neredeeee şimdiki Hakan Şeker nerede? Vicdan azabının
bir insanı ne hallere sokabileceğini farklı versiyonlarıyla pek çok kez gördüm
ama içimi böyle titretenine ilk kez şahit oluyorum herhalde. Ne güzel çocuksun
sevgili Hakan, insan sana kızamıyor sahiden. “Onun suçu değildi ben yaptım
beeennn!” diye önüne geçip siper olası geliyor.
Hakan'ın restorasyonunda emeği geçen
herkese teşekkürü bir borç bilirim zira İlayda’nın tam da ihtiyaç duyduğu her
şeysin artık Hakan! Kendisi yanlış kaburgaya kemik olmaya çalışıyor ama öğrenecek,
sen öğreteceksin biliyorum. Çünkü Allah kadını erkeğin kaburga kemiğinden
yarattı ve o kemik sensin, bir başkası değil. Olacaksınız siz, hem de öyle
güzel olacaksınız ki izlemelere doyamayacağız İNŞALLAAAH!
İlayda Barış'a "Biz birbirimiz için yaratılmışız." dediğinde ben. (TEMSİLİ BARIŞ BUKA)
Cahide Teyze’nin en başından beri Handan’ın aksine günün
birinde böyle işlere kalkışacağı açıkça belliydi. Kendisinde o kucaklayıcı
tavır maalesef ki hiç olmadı ve olacakmış gibi de durmuyor. Gerçi Cahide Hanım Teyze’nin endişelenmesine bir müddet hiç gerek yok. Emrah gibi bir gudubetimiz var sağ olsun. Sen anlamadan dinlemeden elalemin evine girip gizli gizli ne fotoğrafı çekiyorsun öyle diye çemkirecektim ki, tam şu an vazgeçtim. İyi ki de çekmiş o fotoğrafları ve iyi ki de kaçırdı Aslı'yı. Çünkü esas oğlanın esas kız için endişeden ölmesi rocks! Hem de Aslı'nın fotoğrafta gördükleri yüzünden az biraz kötü ayrılmışlardı. Oh mis, pişmanlıktan solucan gibi kıvrıl dur o kocaman evinde Barış Buka! Hihihi.
Kıyamadım ama sen yine de o kadar endişelenme sevgili Barış, Aslı bu en nihayetinde. Hiç kendini kaçırttıracak göz var mı onda bir bak bakayım sen ona. A bakamazsın ama değil mi? Çünkü o şu an Emrah’ın yanında! Aman tamam belertme gözlerini, sustum.
:)
Bu arada unutmadan eklemek istediğim iki şey daha var: İlki, gelen geçen herkesin Aslı'yı şoför olduğu için ama imayla ama doğrudan aşağılamayı kendinde hak görmesi. Bundan aşırı rahatsızım. İkincisiyse Aslı’nın “Ailemizin
mutsuzluğu üzerine bir hayat kuramayız” demesinin ardından Barış’ın bir engel
ile daha savaşmak zorunda kalacağını idrak etmesiyle, bende de bir şeyler yandı
pek sevgili okur. Belki laf arasında öylesine söylendi belki de tam benim
dikkatimi çektiği üzere çok önemli bir şeydi bilemiyorum ama Veli Güldüren’in
davette Barış’ın Cahide’nin yeğeni olduğunu öğrenmesinin ardından “..evlatlık
mısın acaba?” diye söylenmesi içime bir kurt düşürdü. Kemirse mi bu kurt yoksa kemirmese
mi sayın yetkili ne yapsak?
Efenim, sevgiler. Emeği olanın emeğine, yüreğini koymuş olanın yüreğine sağlık. Görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.