La La Land: Rüyaların yapıldığı maddeden!

La La Land: Rüyaların yapıldığı maddeden!
Yeni yılın ilk gününde birbirine karışmış bir kulaklığı andıran İstanbul trafiğine bulaşmak cesaret ister. Ama söz konusu Damien Chazelle'in merakla beklenen büyüsü La La Land (Aşıklar Şehri) olunca imkansızlar daha mümkün.

Gerçek bir sinema aşığı ya da sıradan bir seyirci olabilirsiniz. La La Land, rütbenize bakılmaksızın sizi hazırlıksız yakalayacak. Ryan Gosling ve Emma Stone, bir yerlerde yaşadıklarına rahatça inanabileceğiniz kadar gerçek. Seb ve Mia, seksüel arzulardan arınmış bir naiflikle ruhunuza karışacak.

Filmi birlikte izlediğim arkadaşım ve ben, Mia ve Sebastian'ın hayallerini taşıyoruz. Yazmak, oynamak, müzik yapmak... Arkadaşım bana dönüp ''İkinci yarıda çıkanlar olacak'' dediğinde inanmadım. Film arasında koltuklar birer ikişer boşalınca gördüm ki müzikalin çok ince bir tadı var. O tadı en çok alan kişi, finalde salondan dans ederek çıkan 70'lik amca oldu. Bi' alkış da onun için!

La La Land 1950 müzikallerinin sihrini taşıyor. Nasıl mı? Rüyaların yapıldığı madde gibi... Anlatılamıyor, fakat bir kez yaşanınca unutulamayacağı da kesin. Anlıyoruz ki Grease ruhu ölmedi. Aslında sinemada hiçbir şey yok olmuyor. Sadece daha sonra görüşeceğiz diyerek bir süreliğine kayboluyor.

Film senaryo teknikleri konusunda oldukça zayıf. Ortalama bir öykü, karakterlerin hatalı seçimleriyle birleşince iş içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Sebastian'ın kariyer seçimini eleştiren Mia, finalde eleştirdiği şeyin üzerine hayatını kuruyor. Bunun gibi daha pek çok aksaklık; romantik dalgalanmalar değil, zoraki aşk acısı hissi yaratıyor.

Ama...

Filmdeki her renk oldukça davetkâr. Görüntü yönetmeni kozlarını ustalıkla masaya yatırmış. Bu rengarenk palet muhteşem müziklerle birleşince belleğiniz siliniyor. Öykünün yetersizliği, dramatik açılımların eğretiliği ve hatalı kırılmalar görünmezlik pelerininin altına gizleniyor. Emma Stone filmin parlayan yıldızı! Ryan Gosling de kimyası son derece yakışan bir partner olunca... Film değil, mekaniği duygularla örülü bir zaman makinesi bu.



Aşkın naif yanı, eskimeyen jazz ruhu, dansın evrensel yüzü... La La Land seyirciyi duyguların arasına gerdiği hamakta dinlendiren bir film. Arada bir modern çağın teknolojik oyuncaklarına denk gelmesek, filmin 1950'lerde geçtiğine yemin edebilirim. Kostümler de bu baş döndürücü evreni destekleyecek kadar güzel.

Hikaye 'What if...'' duygusu üzerinden ilerliyor. Düşünmekten çok hissetmeye hazır olun. Aşk iyi birini bulmak mıdır, yoksa daha iyi birine dönüşmek mi? İki insan aynı anda hem hayallerine hem de birbirlerine ulaşamaz mı? Ona veda ederken gülümseyebilmek mümkün mü? Film 'son' dediği anda, sizin içinizde yeni bir şeyler başlıyor. 2017 yılı La La Land'in Oscar heykelciğine uzandığı yıl olmalı.

Sanki her şeye çok geç kalmışız. Sanki içinde yaşadığımız çağın tüm renkleri sararıp solmuş. Ama bir yerlerde, çok derinlerde, yaşamın bir yanı saklı kalmış. La La Land o saklı yanı ışığa çıkarıp ruhumuzun tozunu alıyor. Müzikal sevmeyebilirsiniz. Emma Stone'dan hoşlanmayabilirsiniz. Los Angeles'a hiç gitmemiş olabilirsiniz. Ama La La Land bunların hiçbiri değil. Ve aynı zamanda çok daha fazlası!

Soğuk günler. Soğuk bir dünya. Gittikçe yitiriyoruz ışığı. Ama iyi ki sinema.

La La Land'e bir şans verin. Çölünüzde çiçekler açacak.

Güzel günler.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER