Minicik bedeni, kocaman yüreği, türlü türlü mimikleri,
mükemmel jestleri ile süper Deniz. Benim için de Seviyor Sevmiyor dizisini
izlememe neden olan bir Zeynep meselesi aslında… Orijinalini izlemiştim. Zeynep’in Deniz olacağını öğrenmem ile de Deniz meselem başlamış oldu. Kafamda bir tane bile
soru işareti yoktu. Enfes Deniz olacaktı, bayılarak izleyecektim. Ve bugün 20. bölüm
bittiğinde Zeynep Çamcı'yı aynı hayranlıkla izlemeye devam ediyorum.
30 yaşına gelmiş, hayatını henüz yoluna yola sokamamış buna
rağmen umutlarını yitirmemiş Deniz vardı karşımda. Kendi ayakları üzerinde
durmaya babasının iflasıyla beraber başlamış. Eski güzelliğini tamamen
kaybettiğini düşünen, girdiği iş yerlerinde doğruları uyguladığı için kovulan
bir Deniz vardı. Çünkü hayat pek de Deniz Aslan’ın düşündüğü gibi değildi.
Bazen görmedim, duymadım, bilmiyorum üçlüsünü yapman gerekir ki işler devam
etsin. Bu süreçte Deniz’in en büyük destekçisi ev arkadaşı, kız kardeşim dediği
biricik Zuzu’su İrem idi. Deniz’e moral veren, Deniz'in güçlü olması için destek olan
canı gönülden sevdiği İrem kızdı. Oysa...
Deniz Aslan'ı delirttiler, delirttiler...
Veeee tüm hayatını tepetaklak yapacak olan e-mail gelmişti...
İlk aşkı (Muhtemelen son aşkı olacak.), güzel arkadaşı Yiğit
Balcı’dan aldığı mail ile hayatı değişti. Yıllar sonra Dombili Yiğit ile
buluşacaktı. Sevincinden etekleri zil çalıyordu. Ta ki buluşma yerine gidip
Yiğit’in telefonu eline aldığında Deniz’i hiç fark etmemesine kadar… İşte Deniz’in
kalbini pır pır ettiren erkek ile kalbinin kırılma noktası tam da bu sırada
olmuştu. En yakını İrem’den bir akşamlık bir şey rica etti. İster korkak deyin
Deniz’e ister çirkinlikten olduğunu düşünün. Sadece yılların değişimiydi yüzünde canlanan.
İstemedi Yiğit’in Deniz’i o halde görmesini. Kıyamadı aşkına, hayallerine.
Hüznünü alıp eve gitti. İşte bu noktadan sonra hep İrem merkez oldu. Yalan
söyledi, aldattı. Yetmedi Deniz’in masumiyetini kullandı. Kızamam, kıyamam ki
Deniz’e. Anlayabilirim de hatta. Sadece bir akşam için arkadaşını yerine
geçirdi. Hayatını ellerine teslim etmedi. Kardeşim dediği insanın arkasından
bıçakladığını bildiği halde elinden tuttu. Sevdiği adamı tepsiyle sundu. Sırf
minnetini intihar ile ödemesin diye, sırf üzülmesin diye.
İçinden keşke geçmedi mi be Deniz?
Ben yapmazdım. Ben ilk akşam bile Yiğit’in karşısına
çıkardım. Benden soğusa bile, bir daha görüşmeyecek olsak bile, içim kan ağlaya ağlaya, gözlerimden yaş gele gele çıkardım karşısına.
Bunları söylemem Deniz Aslan haksız demek değil. Deniz’i anlarım, ömür boyu
anlarım. Cesaret değneği o gün Deniz Aslan’ın yanında değildi. Belki Merkür
gerilemesi de vardı. Karşıt burcunun kötü enerjisi tam da o saatte yanında olabilir. Tüm
aksilikler bir araya geldiğinde Deniz’in tek kaçış yolu İrem’den geçiyordu. Başkası yok muydu? Kimsesi yok muydu? İrem geçmişinden geleniydi. Deniz’i en iyi
o anlardı. Anlamak! Anladı mı? Hayır. Hırsı, öfkesi onun içindeki diğer İrem'i gösterdi.
Deniz o geceyi kötü bir anı olarak hatırlayacaktı. Yüreğinin
derinliklerine gömerek veda edecekti çocukluğuna. Yeni bir güne, yeni bir iş ile başlayacaktı. İş hayatı da yoluna girmişti.
Hatta Tuna diye bir kahramanı olmuş, kariyerinde ilerleme yapacaktı. Yanlış
zaman, yanlış insan… Yiğit burada da karşısına patronu olarak çıktı. İş
hayatına devam edip etmemesi arasındaki gidip gelmeleri kafasındaki
karışıklıktandı. En güzel şey ise zamandı. Evet, bu sefer doğru zamanda doğru işler
olacaktı. Her şey mükemmel gitmese de gayet iyiydi. İşleri öğrenmesi, pratiği,
hızlı bir şekilde yükselişe geçmesi. Saflığı ise bilmediği yerden gelmeye başlamıştı. Hem de içeriden. İrem’in Deniz’i kıskanmasıyla beraber yaptıkları
akla mantığa sığmıyordu. Üstelik Deniz’in haberi bile yoktu. Öğrendiğinde
kızmaması için intihar numarası ise İrem’i bende bitirdi. Masum pembe yalandan
işin işinden çıkılmaz entrika dolu olaylara geçiş yapılmaya başladı. Deniz’e
kızanlara ben de daha çok kızdım. Deniz masum, Deniz haklı. Bir kere bile
kızamadım. Hem nasıl kızarım ki Deniz’e? Kimi istiyorsa, neyi nasıl yapacaksa
öyle devam etsin. Biliyorum ki bazen tek kalbine söz geçiremezsin. Bazen de
mantığının sesini dinleyemezsin. Deniz de insan, onun da canı var.
Kalp kalp kalp
İlk aşkını unutamaması, Tuna'yı kendine yakın görmesi. Tuna demek kanka demek, dost demek, kendisine yarenlik eden demek. Tuna'ya gönlünü tam açamadı ki. Çok sevdi. Sevdiği yazar olduğunu öğrendi daha çok sevdi. Ama kalpten kalbe akamadı hisler. Denemeye çalıştı, çalışıyor. Ama olabileceğini düşünmüyorum. Çünkü aslan gönül bir kere kaymış Yiğit'e. Er geç yalanlar dolanlar bitince yine onunla bulacak aşkı. Çünkü küçük bedeniyle onu hissetti ve bir daha kopamadı...
Çerçevelere sığmaz taşar bakışlardaki güzellik <3
Benim için bir Zeynep meselesi Deniz Aslan meselesine
dönüştü. O kadar hoş ki ah ahhh. Keşke benim gözümden
bakabilseniz. Deniz Aslan’ı öyle bir giymiş ki üzerine en ufak potluk yok. Gülmesi,
bağırması, kızması, kırgınlığı, sevecenliği, beyaz yalanı, taklitleri, Pırıl’a seslenişi,
Gazi’ye takılması, Tuna’yı benimsemesi… Kendine has hıçkırığı, korkuları, heyecanı, kırmızı yanakları, ister kıvırcık ister düz olsun hoş saçları. Kendi kendine konuşması, rüyalarıyla mest etmesi. O kadar içten, o kadar bizden. Her
bölüm bir kez daha içime sokasım geliyor. Her bölüm bir kez daha iyi ki
diyorum.
İyi ki bu kadar ciğerini, böbreğini vererek oynuyorsun. (Abartma sanatını kullanma hakkımı kullandım.^^)
İyi ki Aslan Deniz’i bu kadar benimsedin. (Sen Deniz oldun, biz dalgan.)
İyi ki Yusuf Pirhasan rejisi ile çalışıyorsun. (Değinmezsem eksik kalırdı.)
İyi ki doğaçlamalarını ekliyorsun. (Kendinden kattığı her hareket sahneye ekstra enerji katıyor.)
Esas kız olmuşken kıyafetin, makyajın değil de oyunculuğunla
ön plandasın ya işte bir kez daha İYİ Kİ diyorum. Gönlün kimi severse sevsin
Deniz kız yeter ki mutlu olurken diğer taraf acı çekmesin.
Benim bir Deniz meselem şimdilik bu kadar… Belki aynı denizde başka mavilerde yine buluşuruz...
Sevgiler.