Seviyor Sevmiyor: Ben bu Tuna’yı başa sarar sarar bir daha severim...

Şimdi bir masaldan bir peri sessizce dinlesin beni, alsın yorgun başımı alsın cümlemi usulca kalbine koysun.*
Denemek istemek nedir ki? Kıyafet denenir mesela; kabine girer üstündekini değiştirir bakarsın, oldu ya da olmadı dersin. Beğenirsen alırsın beğenmezsen kalır. Yeni bir saç modeli mesela, bu da denenir. Kestirirsin, boyatırsın, yaparsın bir şeyler sonra beğenirsin ya da beğenmezsen düzeltirsin. Ama birini sevmeyi denemek bir tek bana mı çok planlı ve yapmacık geliyor.

Kimse kimseyi bir nedenle sevmez ki, şarkısı bile var “Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir.” diye. Satranç mı oynuyoruz, atı l5’e alırsam iki hamle sonra şah mat olur diye hamle yapalım. Sevmeyi denemek istiyorum cümlesini anlamlandıramıyorum, alıp da bir kalıba sokamıyorum. 

Çünkü bana göre sevmek bir anda, yekpare olur. Anlamadan ve fark etmeden… Sonra sonra çözülür, diline ulaşır.

Sevmeyi denemek demek, aslında kalbinizin çarpmadığı birini yanınızda nasıl tutabileceğinizi düşünmek demek… 

Ben hikâyenin başından beri bir çifti desteklemiyorum. Çünkü herkesin eksiği ve yanlışı var. İnsanlık böyle değil mi, kusurlarımızla varız diyebilirsiniz ama kimsenin kabullenmek istemediği, inkâr ettiği, su gibi gerçek olan yanları var. 

Yiğit, biraz küstah ve yanında duran insanların farkına varamayacak kadar kör. İrem aşkıyla dostluğu arasında bocalıyor ve bunları yaparken yalan söylüyor. Deniz’in acı çekmesinin tek sebebi de kendisi. Arkadaşk’ına güvenseydi yalan söylemek zorunda kalmayacağı bambaşka bir hikâyesi olacaktı. Kiloları yüzünden berbat bir dönem geçiren çocuğun onu dış görünüşüyle yargılayacağını düşündü. O yüzden kimse kimseye kalmasa benim için bir sorun teşkil etmez. 

Aynı zamanda birileri birilerine düşecekse de Tuna mutluysa, mutlu kalacaksa, gözündeki yaş sadece mutluluktan akacaksa Deniz’le evlenirlerken nikâh şahidi olur, doğacak tüm çocuklarını ortaokula yollayana kadar bakımını üstlenir, gece tutan diş çıkartma nöbetlerinde katılarak ağlayan çocuklarını sakinleştir, on yıllık gelecek planlarını seçenekli olarak düzenlerim ama Deniz, Tuna’yı üzecek. Hem de eskisinden daha kötü bir hale getirerek. Yıkarak…

Kapatmak istediği tüm yaralara yanlış tedaviler uygulayıp daha fazla açılmasını sağlamak dışında hiçbir şeye yaramayacakmış gibi hissediyorum bütün bu olanlardan sonra. Korkuyorum. Demiştim ya Tuna’yla aramızda kelimelerle anlatılmayacak bir bağ var diye, hissediyor gibiyim. Korkuyorum ve ben maalesef ki korktuğu başına gelenlerdenim. 

Yanılmayı bu denli istediğim başka hiçbir konu olmadı. Tuna’ya veda etmenin düşüncesi dahi beni derin kederlere sürüklüyorken üzüldüğünü ve dahi yıkıldığını görmek… Bilemiyorum. Sanırım beni eski bir pardösünün içinde, elimdeki meyve suyu şişesiyle kaldırımın bir köşesinde bulursunuz o andan sonra. Zira kendimden korkuyorum konu Tuna olunca.

Ben onun ne Züleyha’sıyım ne de kuyusu ama Tuna benim Yusuf’um. Ben kendimi ondan sorumlu hissediyorum. Tüm gelecek güzel günlere rağmen, rahatla içimi çekip ayaklarımı koltuğa uzatamıyorum. 

Baktığınız gün söyleyin açık mı?**


* Birhan Keskin - Taş Parçaları
**Sakin- Sentetik Sezar
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER