Aylardır gündemi(mizi) meşgul
eden soru yanıtını buldu. Şu anda Twitter’ım Trump başkanlığının dehşetiyle
kendine gelmeye çalışan Amerikalılarla dolu. Politikadan çok anlıyor ya da
derin analizler yapıyor gibi davranmayacağım. Tek söyleyebileceğim, Amerikan
televizyonuyla yatıp kalkan biri olarak onların politikasına kendi
ülkeminkinden daha hakim olduğum. O yüzden de bugün canım epey sıkkın. Ama
Trump kazandığı için değil. Neredeyse ömrümü adadığım eğlence sektörünün koca
bir yalan olduğunu anladığım için. Yaş 28, kâr kârdır.
Bu sabah uyanır uyanmaz Twitter’ı açıp sonuçları gördüğümde
içinde yaşadığım baloncuk adeta Trump’ın yağmurunkinden bile küçük elleri
tarafından paramparça edilmişti. Yıllardır izlediğim her şey, Saturday Night Live, The Daily Show, Last
Week Tonight, Full Frontal ve diğer gece şovları; yetmez, neredeyse tüm
ulusal kanal dizileri Hillary’i destekliyordu. John Oliver’ın hakkını yemeyeyim
aslında, Hilary ile ilgili olumsuzlukların altını çizmekten geri durmayan
neredeyse sadece oydu. Beyonce, Katy Perry ve oy verecek genç kitleyi peşinden
sürükleyebilecek neredeyse herkes de Hillary Clinton lehinde açıklamalar
yapıyordu. Lena Dunham’ından Rachel Bloom’una, Joss Whedon’ın çektiği Avengers
kadrolu videodan viral olan bir sürü skece… Hillary! Hillary! Hillary! Orta yaş
üstüne hitap edecek Robert De Niro gibi ünlülerimiz de vardı menüde.
Dedim ya, neden böyle olduğunun analizini yapabilecek
donanımda değilim. Sadece milliyetçilik gücüyle kazanan Trump’ın terazisindeki
çamur miktarı o kadar ağır basıyordu ki, Türkiye’de yaşayan biri olarak bile
şaşırmadan, Amerikan halkına sövmeden edemiyorum, bunu not düşeyim. Trump’la
birlikte seçilen Mike Pence’in söylemlerine, özellikle kadınlar ve LGBTQ üyeleri
için berbat edeceği çuvallarla incire değinmiyorum bile. Umarım Beyaz Saray
düşündüğümüz kadar işlevsiz, güçsüz bir kurumdur da senato vs. derken ülke
beraberinde tüm dünyayı dibe sürüklemez.
Benim söyleyebileceğim, özellikle Türkiye’de yaşayan biri
olarak, medyayı susturmanın ne kadar gereksiz bir şey olduğunu artık tam olarak
anlamış olduğumdur. Zira Amerikan medyası konuştu da ne oldu, tık yok! Belki de
bu kadar konuşmamaları, adamı sürekli dövüp dövüp toplumu gaza getirmemeleri
gerekiyordu. Belki de bu kadar boğucu bir anti-Trump hareketi olmasaydı adam bu
kadar göz önünde olmayacak, öyle ya da böyle halkın gözünde ve nasıl oluyorsa
gönlünde yer etmeyecekti.
Jimmy Fallon ve Saturday
Night Live Trump’ı NBC’ye çıkararak normalleştirmekle, halka “şirin”
göstermekle suçlanmışlardı. Ama diğer herkes bunun tersine uğraşmış ve başarılı
olamamışken medyanın gücünden söz etmek mümkün olur mu? Evet, Twitter’da takip
ettiğim, ekranda izlediğim her şey çok taraflı olabilir. Kafamı kuma gömmüş,
diğer tarafı hiç göremeyip etkisini hissetmemiş olabilirim. Ama bunda kendimi
suçlu görmüyorum. Bir Amerikan vatandaşı olmadığım için olaya ne kadar
girebileceğimin tartışılır olması bir kenara, hemen her şeyi izlemeye çalışan
biri olarak Trump yandaşı içeriklere maruz kalmamamı böyle içeriklerin pek
olmadığına yormaktan başka çarem yok. Evet, bazı haber kanalları tarafını belli
eder yayınlarla bu seçim sürecini yürütmüş olabilir. Ben ana akım medyadan,
viral olan videolardan, hepimizin RT ettiği zeka dolu esprilerden bahsediyorum.
Bu kadar sessiz ve derinden gelen bir kitle, medyanın karalama kampanyalarından
etkilenmeden zafere ulaşabilen bir politikacı göz korkutuyor açıkçası.
Tabii insan ister istemez kendi ülkesiyle paralellikler
kuruyor. Sonra da vazgeçiyor. Bugün Türkçe konuşan Twitter’ımda “ne
bekliyordunuz ki?!” ana fikri hakimdi. Amerika’dan daha iyisini bekliyordum,
cevabım bu. Aynı durumda değildik. Orada Trump karşıtları her yerde bas bas
bağırıyordu. Politik mizah diye bir şey vardı. “Canavar” başkan adayı bir
karikatürdü, bu kadarı da olmazdı! Her şeyi anlayabilirdim de onu anlamak
mümkün değildi. Falan, filan… Fasa, fiso. Dedim ya, ülkem için yaptığım tek bir
çıkarım var. Medyayı susturmaya, politik mizahın kökünü kazımayı, gazetecileri
hapsetmeye hiç gerek yok. Yorulduğuna değmez. Zira hiçbir işe ya-ra-mı-yor-lar.