Sahiden içerde miyiz?

Sahiden içerde miyiz?
Kavga yok kardeş kardeş oynayın.
Ekranlardaki farklı tatlar giderek azalıyor. Herkes zengin, sert, çalışkan iş adamıyla, heyecanlanınca eli ayağına karışan, sempatik ve güzel çalışanların aşklarından hikayeler türetiyor. O kadar büyük bir standarda oturduk ki hangi kanala zaplasam romantik şarkılı bir fonda uzun bakışmalarla ya da eğlenceli bir şarkının üstündeki romantik anlarla karşılaşıyorum. Elimi sallasam bir romantik komediye çarpıyor. 

Durum böyleyken ana hikayesi başka konular üzerine kurulu olan bir yapım öyle dikkat çekici geliyor ve öyle mutlu ediyor ki imkanım olsa kafamdan gözümden kalpler çıkartarak izleyeceğim o diziyi. Ama geçtim kafamdan çıkan kalpleri, gözlerime inanamıyorum. Hayal kırıklığı yaşamamak için beklentilerimi minimumda tutayım, diyorum farklı konu olunca bütün düşüncelerim başa sarıyor. Ya tutarsa? 

Seyircinin aptal yerine konduğu ipucu bolluğu yaşatılan polisiye hikayelerden yaka silkişimi başka bir dizinin özelinde uzun uzun anlatmıştım; bu durumdan hala çok rahatsızım. Seyirciyi beş yaşında çocuk sayan her işin karşısına dikilmekten de geri kalmayacağım. Tabii ki drama tecrübesi olan yazarların bir bildikleri vardır, benimki biraz da işlerine karışmak oluyor ancak izlediğim şeyden rahatsızım ve bunu belirtmeden bölümleri izlemeye devam etmek harcanan emeğin hakkını teslim etmemekle eş değer gözümde. Bir seyirci olarak kendimi bu hatalardan sorumlu ve gördüğüm hataları iletmediğim her geçen günde kendimi huzursuz hissediyorum. 

Yerli dizi yersiz uzun, 150 dakikayı kim nasıl doldursun bu kadar kısa sürede ama yurt dışında toplu greve giden senaristler örneği de hemen yanı başımızda duruyor.  Organize olmak konusundaki eksiklerimiz için bknz: Aşk örgütlenmektir abiler. Bu yazıyı ne sebeple ve hangi amaç doğrultusunda yazdığım konusunda anlaşabildiysek sıkıntımı dile getirme kısmına geçebilirim.

Reyting rekorları kıran, efsane oyuncuların yer aldığı, içinde bulunduğumuz dönemde en dikkat çekici hikayeye sahip olan, başarısı tartışılmayan İçerde dizisinde gördüğüm bazı şeyler beni inanılmaz şekilde rahatsız ediyor. Bunca güzel şey saydıktan sonra cümleye olumsuz devam etmem size garip gelmiş olabilir, çok doğal. Ancak beklentimin yüksek olduğu ve ilk bölümde gördüğüm o ışıltının haftalar geçtikçe azaldığı bir dizi izliyorum. Tabir-i caizse o eski halinden eser yok şimdi. 

Peki illk bölümlerde ne izledik, neler gördük?

Gencecik bir adamın, akademiye alınırken bile göz ardı edilen geçmişinden ötürü mezuniyet gününde okuldan atılışını izledik. Kardeşini ve hayattaki tek amacı kaybetmiş genç bir adamın nasıl aklını yitirebileceğini izledik. 

Akademide aynı dönemde olduğu arkadaşının nasıl müdürün yanındaki bir numaralı adam olduğunu, çalışkanlığını ve azmini gördük. Sokaklarda çocukları dilendiren bir adamın elinde büyüdüğü ve yaşından çok daha büyük biri gibi davranıp hakkını aradığını, ezildiğini ve Akademi'yle bunlardan sıyrıldığını gördük.

Daha sonra gördüğümüz her şeyi unutturacak o meşhur sahne geldi. İzlediğimiz iki adam da aslında rakipleri için çalışan köstebeklerdi. Sarp’ı tahmin etmek çok zor değildi belki ama dizinin uyarlandığı Amerikan yapımını izlememiş seyirciler için Mert tam bir sürprizdi. 

Üç dört bölüm böyle ters köşeler ve son anda kurtulmalarla geçti. Mert’i Davut’un elinden kurtarmak için kendi omzuna sıkan Sarp’lar gördük. Ormanda kan kaybından bayılan Sarp’ı Alyanak’ın garajına kadar getirip hayatını kurtaran Mert’ler de...


Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER