Bir Pazar akşamı ekranımıza kuruluvermişti. Biraz şımarıktı
biraz da umursamaz. Terbiyem müsaade etse “Gevşek!” derdim, öyle bir tür. Çok
kızıp, çok sinirlenmiştim Tuna’ya. “Nasıl bu kadar umursamaz olur?” demiştim. Deniz
iş görüşmesine geldiğinde bütün hayatı neredeyse o görüşmeye bağlıyken
yaptıkları çok canımı sıkmıştı.
Tuna’yı izledikçe fark etti gerçeğin mayasını göremeyen
gözlerim; Tuna, aslında gördüğümüzden çok başka bir çocuktu. Çocuktu diyorum
çünkü Tuna hiç büyüyememişti. Yaş almıştı evet ama içindeki çocuğu öldürmemişti
çoğu kişinin yaptığının aksine. Tuna o çocuğa bir isim vermişti, Gölge.
İlk başta çok bencilce gelebilir gölgesini bile sahiplenmek
ama Tuna’nın orada sahip olduğu tek şeydi Gölge. Bir de çocukluk korkuları vardı
ama onları sahiplenmek istemiyordu. Köksüz, bağsız ayakta kalmak çok zordu
ancak onlarla nasıl başa çıkacağına dair bir fikri de yoktu. Biri karnına bir bıçak
sapladığında acısını haykırmak için bağırmıyordu hiç. Bağırmayı da öğrenmemişti
ki… Kimse canı yandığında yarasına da üflememişti, nereden bilsindi?

Gözlerinden öperim canım en çok da burnundan.
Tuna, Deniz ile tanışana kadar acısına refleks olarak gülmüş, attığı kahkahalarla
savaşmıştı. Kendini yalnızlığından sarmış; kendi kendini sardığından da hep
soğukta kalmıştı. Halbuki pembe yanaklı kız tutsa elinden, sarıverse yüreğine;
o zaman onu alıp fanusta da saklamaz, kaburgalarında bir krallık kurardı.
Tuna kendine ait bir gülü olsun istemişti sadece. Gölgesi
dışında bir de gülü olsun, onunla ilgilensin istemişti. Gülün yaprağı kadar
dikeni olduğunu öğrenip kanadığında hiç gocunmamıştı yarasından. Bir gülünden
sorumlu olmayı bir de kanamayı çok iyi öğrenmişti. Sevgi görmediği için talep
etmemişti bunca zaman ama istedi... Aşkın acemisi olunca gülü nasıl tutması
gerektiğini bilemedi, gül onun bahçesinde bile değilken nasıl olacaktı? Gül
dikenlerinin farkında değilken, Tuna kanaya kanaya kaburgalarına sarmaya
başlamıştı bile. Öğrenirdi zamanla, acısına razıydı.
On iki bölüm boyunca “Yapboz parçaları gibi birbirlerini
tamamlamadan geçmesin ömürleri. Olmaz mı?” diye düşünüyordum. Tuna, Deniz ile
bir bütün olduğundan değil; onunla daha neşeli ve daha iyi bir adam gibi
hissettiği için; böyle hissetmesinde onu özgür kıldığı için Deniz’in elini
tutmak istediğini söyledi. Bir bütün olmadan da sevilebilirdi.
Yazı devam ediyor.