İşte o an müvekkilim
hayatının en zor kararını almıştı: Sevdiği adamı terk etmek. Eğer kalsaydı Ömer
İplikçi kendisiyle bir ay içerisinde evlenecek duygu yoğunluğuna sahipti.
Herhangi bir kadın kalıp “Şimdi anın tadını
çıkarayım, sevdiğim adam beni seviyor. Bir gün gerçekleri biri açıklarsa ne
yapacağıma bakarım. Belki de kimse anlatmaz hatta Neriman hanım aşkımıza
inanarak gitmemden vazgeçebilir” diyebilirdi. Ben olsam öyle derdim. Ancak
o kalıp bu oyunun kurallarını yerine getirmektense, kaçmıştı arkasından
bıraktığı bir parça kağıtla: “Yapamam,
olmaz. Bana kızma ne olur!”
Bir bilseydiniz onun
neden kaçtığını, tek amacının sizi korumak olduğunu. O kaçarak sizin bir oyunun
parçası olmanıza engel olmuştu. Hayatınızın en büyük acısını o an yaşatmıştı
belki ama ilerideki daha büyük acılara engel olmuştu. Ailenizin size bir oyun
kurduğunuzu öğrenip, daha mutlu olduğunuz bir anda terk etmek yerine erken
önlemler almıştı. Yapış şekli yanlıştı belki ama bu hareketi bence onu şu anda
affetmeniz için en büyük nedenlerden biriydi. Sinan’ın o akşamki “Kolay olduğunu bilmiyoruz, sadece gittiğini
biliyoruz. Madem konuşmakta bu kadar ısrarcısın, hiç değilse onun tarafını da
düşün. Yoksa hata yaparsın, hiç istemediğin yerlerde bulursun kendini”
sözleri hala ne kadar da geçerli değil mi? Ama işte onun korkaklığı Defne’nin
cesaretini kıranlardan biriydi.
Hatırlıyor musunuz
Defne’nin dağ evinden sonra yeniden asistanınız olup deli divane peşinizden
koştuğu günleri... Size hiç durmadan bir şeyler anlatmak istiyordu. İşte düğün
gecesi yaptığı itiraftı ödül gecesi sizi kolunuzdan tutup söylemek
istedikleri... Onun bir itirafı tüm dengeleri şaşıracaktı. O anda konuşmanın
ortasına dalıp Sinan’ın “Eğer gerçeği öğrenirse bir daha hiçbirimizin yüzüne
bakmaz. Ne amcasının, ne yengesinin, ne de senin. Onu nasıl bir uçuruma
sürüklediğini farkında mısın? Sakın yapma. Ama eğer ben ısrar edeceğim dersen,
şu an olduğu gibi seni engelleyeceğim her yerde engellerim, yapma!” dile
getirdiği gibi... İlk kez bulduğu cesaret bu cümlelerle yok olup gitmişti
sonsuza kadar. Anlaşılmamayı, “ben size
çok fazla aşık oldum, o yüzden kaçtım” gibi anlamsız bir açıklama yapmayı,
siz olmadan yaşamayı tercih etmişti müvekkilim sizin uçurumdan aşağı
sürüklenmenize neden olmak yerine. Ve kalmak ile gitmek arasındaki tercihi size
bırakmayı tercih etmişti: “Git derseniz
giderim, kal derseniz kalırım.” Tüm yaşananlar oyundan ibaret olsa, tercihi
size bırakması saçma olmaz mıydı? Sonuçta ne siz “git” diyebilmiştiniz, ne de o
gidebilmişti. Başka bir kadınla olma ihtimalinize rağmen... Eksiden gelen bir
İz’in ihtimaline... Siz eski İz’lerle gecelerde akarken bir bilseydiniz onun
ruhunun hastalandığını, yataklarını düştüğünü.

Ayrı olsanız, başka
İz’ler araya girse bile, çoktan karı-koca olduğunuzu fark etmemiştiniz bile...
Aynı anda hareket eden eller, refleks hareketler, birbirini tamamlayan cümleler
ve birlikte olmak adına yaratılan bahaneler, tabii ki olmazsa olmaz
kıskançlıklar. Üstelik bu kıskançlıklar için yapılamayan açıklamalar. Sude’nin
dönüşü şerefine yapılan partinin ardından yaşananlar gibi. Başka bir kadınla
sizi yakın görmek zorunda kalan müvekkilimin hiç istemeden “Bana niye sürekli açıklama yapıyorsunuz. Bence yapmayın, kendinize
bile itiraf edemiyorsunuz. Söyleyeceklerini beni ilgilendirmiyor. Umurumda bile
değil. Bitirdim bu şeyi” açıklamaları ve yine de gecenin sonunda yörüngesinin
sizin olduğunuz yeri bulması. Acı çeke çeke gidememenin ne demek olduğunu bilir
misiniz? İşte Defne’nin yaşadıkları tam da buydu. Sizle olamayacağını bile bile
kalmayı tercih etmiş ve siz işten dolayı çaresizlikten kıvranırken elini size
uzatmıştı: “Ya biz mucizelere inanmak
istiyorduk?” Herkes pes ederken müvekkilim yeniden yapabileceğinize sizi
inandırmak istemişti. En zor zamanlarda yeniden çizmeniz için sizi motive
etmeye çalışmış, ufak bir kız çocuğu gibi siz çalışırken yanınızda uyuklamış,
yemekler hazırlamış hatta evden işe giderken üstünüze çeki düzen vermişti.
Sizin de dediğiniz gibi “Bu sabah her şey
olması gerektiği gibiydi. Sen de biliyorsun...” Evet, o da biliyordu. Ama
işte acımasız gerçek yüzünden istediği şeyleri elde edebilirken, müvekkilim
elde etmemeyi tercih etmişti. Hayat onu sürekli hayallerinin gerçek olması için
ileri doğru adımlar attırırken, o sürekli geri kaçmak zorunda kalmıştı. Yoksa ağabeyine
“Biz bu yalanı aşamayız, asistan olmaktan
başka çarem yok. Uydu gibi sürekli etrafında dolanacağım. Başka şansım yok. İçinde
Ömer’in olmadığı hiçbir şansı istemiyorum. Her şeyi göze aldım. Onunla
olmadığım için kimseyle olmada da diyemem ve bu aralar galiba bir şeyler olacak
gibi... Düşündükçe ölecek gibi oluyorum.” itirafında bulunurken onun da
asıl kalbinden geçen Ömer’in Defne’si olabilmekti.
Açıklanmayan ve mantığı
zorlayan bu aşk ancak o engel olmaya çalışsa da sizleri sürekli bir araya
getiriyordu. Özellikle de hayat! Siz işte yaşananlardan dolayı acı çektikçe o
daha da zorlanıyordu uzaklaşmakta. Kıskançlık da çabası... İz ile gitme
ihtimaliniz bile onu çileden çıkarmıştı. Düşünsenize sevdiğiniz adamla olabilme
ihtimaliniz varken, onun hayatını mahvetmemek adına olamıyorsunuz ve onun
başkasıyla yeniden hayat kurmasına şahit olmak zorunda kalıyorsunuz. Buna kimin
kalbi dayanır, müvekkilimin dayanmadığı kesindi. Aldığı tüm kararlara rağmen
duyduğu tek bir haberle kapınıza kadar gelip “gitme” diye yalvarmasının da
nedeni de buydu. Bir yanı kalmak isterken, diğeri sürekli uzaklaşamaya hazır ve
nazırdı. Ancak o da farkında değildi kaçmanın, ayrı kalmanın bundan sonra
mümkün olmadığı. Çünkü siz resepsiyon öncesi söylediği gibi “çoktan BİZ olmuştunuz”. Keşke engeller
olmasaydı, yoksa o muhteşem dansı yaparken yaptığın evlenme teklifini hiç
düşünmeden boynuna sarılarak kabul ederdi. Ama yine de pes etmedi, bir çözüm
yolu için başladı arayışlara...
Size hiç bilmediğiniz bir
şey söyleyeyim mi? Müvekkilim sırf teklifinizi kabul etsin diye dostu İso
arabasını sattı, ağabeyi ile en yakın arkadaşı alyanslarından vazgeçti. Bu
aşkın engelleri aşması için sizin belki haberiniz yoktu ama Defne ve yakınları
hiç durmadan savaşıp durdular. O her çözüm aradıkça, takıldı ve düştü. Yeri
geldiğinde rezil oldu, bazen de üzüldü ve terk edildi. Sizin anlam
veremediğiniz her şeyin nedeni sadece evlilik teklifiniz “evet” diyebilmekti.
Maaşına istediği zamlar, modellik yapmak için talep ettiği ücret ve tabii ki
son olarak Tranba’ya tasarımını satması.