2. Sabah
Ömer’i
‘Sen yemeğini yerken ben programın üstünden geçeyim mi?’
bu sözler birazcık -Defne'yi Yasemin'le tüm gün çalıştırmak kadar mesela!-
sınırları zorlamış ancak hatasının farkına vardıktan sonra ki bunun için de
vücuduna artık Defne'den izler alması gerekmiş, ilk iş kendini affettirmeye
çalışan Ömer İplikçi'nin bir nebze gönül alması, hadi bugün de ben asistancılık
oynayayım ve ödeşelim deme şekliydi. En azından tam kırk bölüm önce benim
anladığım böyleydi. Ama işte o kırk bölümde öyle şeyler oldu ki elimizde ne
huysuz patron kaldı ne şaşkın asistanı. Gündem tamamıyla değişti, en büyük
meseleleri lansman hazırlıkları değil sarılacak yapraklar oluverdi. Defne'nin
sinirle kapıya dayanmayıp uçarak, kaçarak, haykırarak geldiği gecenin
sabahıydı. Dolayısıyla Ömer de programı güncelleme yoluna gitti. ‘Önce şu güzel
güne bir başlayalım, sonra ben sana güzel bir kahvaltı hazırlayayım, sonra
dolmalara geçelim, birlikte.’ Bu kez yüzünde küçük bir çocuğun yaramazlık
yaparken yakalanmış mahcubiyeti de yoktu, tam aksi yaramazlığın tadına doyası
vardığından keyifliydi. O günlerde yaptığı şirkete gitmeyip gezme planlarının
hala yanına yaklaşamamış olsalar da, tam teçhizatlı asistan çantasıyla
ofis-sahil-toplantı demeden gezdirdiği Defne’si için şimdilerde birkaç market
poşetinin bile narin bileklerini incitebileceği şüphesine kapılmıştı, artık
niyeyse. ^.^
Tabii çok şey değişti dediysem o kadar çok değil canım.
Kiralık Aşk hiç şaşırtmadan ağlarını örmüştü ve tatlı tatlı başlayan sabahların
sonu Defne Sinan’ın asistanı olurken de, dedeyle Ömer’i buluştururken de aynı
noktadaydı. Ömer’e yine hüsran, Ömer’e yine hasret…