Geçtiğimiz bir yılın Kiralık Aşk ile düşündüğümüzden de
dolu geçtiğini bu sezon arasında sanırım hepimiz daha iyi anladık. Ekranın
karşına geçip, bu değil bu hiç değil diye adeta bir fincan savar Defne edasıyla
kanalları dolaştıkça, en azından kendi adıma söyleyebilirim ki, umduğumu
bulamadım. Maalesef bu durumda yeni dizilerin bazen eser miktarda bazen de hiç
azımsanmayacak derecede Kiralık Aşk esintisi taşıması etkili oldu. Elbette ki
artık fenomen seviyeye gelmiş bir işten "Yansımalar." olması gayet
doğal. Ancak hiçbirinden aynı tadı alamayışım Kiralık Aşk'ın bu yansımaları
dahi bizzat kendi içinden çıkarması yüzünden. Senaryonun artık bir nevi imzası
olan "Yansımalar." zaten daha en başta dikkatimi çekip (3. ve 5.
bölümde Sinan'ın evinde izlenen filmler, patlayan veya patlatılamayan
mısırlar, farklı misafirlerle yapılan
benzer sohbetler yansımalar tarihinin başlangıcıdır benim gözümde.) ‘Ayrıntı ve
özen mi koş koş kaçırma.’ coşkusu yaratmıştı.

Baştan anlaşalım ama. Öyle bağıra bağıra gelen ya da
sadece kıyafetlerin değiştiği repliklerin kopyala yapıştır ölçüsünde aynı
kaldığı sahnelerden bahsetmiyorum. Öylelerine simetri diyelim en iyisi,
birbirinin aynı -hatta bazen sürekli aynı şeyleri izlemiyor muyuz biz
sıkıntısına boğacak kadar aynı, tıpatıp aynı!- olanlar yani. Yansıma dediğin
başka, ben bir diziye ne ara bu kadar gönül verdim dedirtecek derecede
ayrıntıda yüzdüren, fark edildiği zaman da keyif veren ve tabii biraz da ne
yapıyorum canım ben diye korkutan türden. Öyleyse kızsak da söylensek de
bırakamadığımız dizimizle hadi biraz hasret gidermeye çalışalım.
Eh çünkü ne de olsa ‘Hiç bağlanır mıydık çocuklar gibi, ah bu yansımaların gözü kör olsun…’