Kiralık Aşk’tan başka düzenli takip ettiğin Türk dizisi olmadığını biliyorum. Neden Kiralık Aşk’ı düzenli takip ediyorsun?
Geçen yaz, okuldan vs hazır fırsat bulmuşken, boş vaktim vardı. Birkaç bölüm izledim, çok hoşuma gitti. Sonra da bırakmak istemedim çünkü izlerken ciddi ciddi keyif veren nadir dizilerdendi.
Çok fazla yabancı dizi takip eden birisin, Kiralık Aşk’ta yabancı dizi esinlenmelerini yakaladığını söyleyebilir miyiz peki?
Söyleriz... Son yıllarda televizyondan epey soyutlandım, okulun falan da etkisi büyük tabii bunda. Türk dizisi izleyecek kadar vaktim yok. Bir dizinin, ortalama 120 dakikanın da üstünde olduğunu varsayarsak üstelik, zaman yok gerçekten. O yüzden izlediğim şeylerin kaliteli olması gerekiyor benim için. Gerçek yaşanabilecek bir hikaye var Kiralık Aşk’ta ama özellikle Koray, zaman zaman da Neriman sahnelerine serpiştirilen fantastik tatları da seviyorum. Hem Türk mizahı işin içinde, hem de yabancı dizileri andırıyor, sanırım ilk izlenimim de buydu hatta Kiralık Aşk için. İnce esprilerle döşenen bir senaryosu oldu her zaman, hem düşündüren hem de güldüren. Bu da beni benden aldı.
Seni sana bırakır inşallah.
(Yüzünde benimle bu sohbete başlamış olmanın pişmanlığıyla soruyor.) Gerçekten mi? Yaptın mı bu espriyi?
Tamam tamam sustum. Kiralık Aşk’ta seni en etkileyen şey ne oldu peki?
Elçin Sangu’yu, Kurt Seyit ve Şura’dan tanıyordum. O zaman da beğenerek izliyordum, Kiralık Aşk’ta görüp büyülenmedim yani. (Burada benim Barış Arduç hayranlığıma laf soktuğu için gülüyor.) Defne’de büründüğü hal gerçekten hoşuma gitmişti. Özellikle ilk 10-15 bölümdeki keyif veren hallerini çok seviyordum. Ömer ve Defne arasında güçlü bir ekran kimyası var. İkisinin tezatlığı ve ortaya çıkan romantik komedi havası bana “Bu dizi izlenir.” dedirtti.
Defne ve Ömer’i tek kelimeyle tarif edecek olsaydın peki ne derdin?
Defne çok sempatik. Ömer ağırbaşlı.
Şimdi Defne’yle başlıyorum yavaş yavaş... Defne’yi nasıl buluyorsun?
Defne’yi beğeniyorum ama bu Elçin Sangu’nun güzelliğinden. (Gülüyoruz.) Ancak söz konusu karaktere gelince, uzayan oyun serüveninden ötürü ortaya çıkan tutarsız davranışları, saçmalamaları falan itici bulduğum anlar oldu. Şöyle toplayayım aslında: Defne çok tatlı, gerçekten de su gibi saf ve sempatik. Ama 52 hafta boyunca şekilden şekle girdiği için, “Yeter artık!” dediğim çok an oldu. Defne’yi itici hale getiren oyundu yani aslında. Hatta şuanda da 2.sezon gerçek bir Defne izleyeceğim için seviniyorum çünkü Defne’yi seviyorum.
Defne her şeyi bir oyun yüzünden yaptı. Ve sen bir izleyici olarak bunu biliyorsun. Bu onu “itici” çizgisinden çıkarmıyor mu peki?
Genel olarak itici bulmuyorum zaten. Ben Türk dizilerinin çoğundaki “abartma” sahnelerini itici buluyorum aslında, Defne’yle alakası yok. Belki çok fazla yabancı dizi izlemenin alışkanlığındandır bu durum da. Fazla uzayan konuları, bir yerden sonra çekemiyorum. Bazı şeylerin absürt komediye kaçtığını düşünüyorum. Mesela hatırlarsın...
Hatırlarım kesin, neyi? (Neden atlıyorsam? ^^)
İzin verirsen eğer söylicem.. Ömer Fikret’in evine gitmesin diye, “Sana geldim.” demişti Defne. Yetişti bir şekilde ama nefes nefese kalmasını “Merdiven çıktım. Egzersiz yaptım.” şeklinde açıkladı. Ömer bunu yemiş gibi yaptı, sonra gereksiz bir panik halinde, çalan kapıya “Fikret mi? Yok Neriman Hanım... Sude...” falan dedi. Bu sıkıyor işte, kim inanır buna diye düşünüyorum. Söyleyecekseniz söyleyin, uzatmayın. Bizdeki de sabır diyorum. Öyle işte.
Ömer İplikçi için ne düşünüyorsun peki?
Genel olarak duruşu olan bir adam. Kurgusu güzel bir karakter. Hayat ona kimseye güvenmemesi gerektiğini öğretmiş. Bu da işte yaşadıklarıyla alakalı olmuş. Gerçekten de baktığında, Ömer’e yalan söylemeyen insan sayısı azınlıkta. Yani haksız sayılmaz. Ayakta kalmayı öğrenmiş. Yalnızlığı kendinin seçtiğini sürekli dile getirselerde ben katılmıyorum. Yalnızlık onun mecburi istikameti olmuş, bence. Kendini korumak için, insanları kendinden uzak tutmuş hep. Samimi ama her zaman mesafeyi koruyor. Soğuk bir adam ama aynı zamanda içten de. Nabza göre şerbet vermesini de biliyor. Böylece hayatını bir şekilde geçiriyor işte.
Her fırsatta senin Ömer’in kopyası gibi olduğunu dile getiriyorum. Ne kadar hayal ürünü gibi dursa da, aslında çok hayatın içinden bir karakter Ömer. Masalların prensi gibi duruyor ama herkes kadar onun da hataları var. Bu yüzden masalların değil, gönüllerin prensi bence. Sen ona benzediği tarafımdan iddia edilen bir erkek olarak cevap ver bana. Ömer’in gerçekten de “gerçek” ile “hayal ürünü” arasında sıkışmasının sebebi nedir?
Ömer’in hataları olabilir ama diğer insanların karşısına koyduğun zaman, “hataların” arasında uçurumlar oluyor. Bu yüzden mükemmele yakın gözüküyor ve hayal ürünü bir karakter gibi kalıyor. Diğerleri çok fazla hata yaptığı için, hayatları olması gerekenden farklı ilerlerken, Ömer minimum hatayla yaşıyor. Birçok farklı şeye dayanarak, bir kadın ya da erkek için “zor” diyebiliriz. Ama Ömer dürüstlüğe çok fazla önem veren birisi. Onu da zor gösteren, etrafındaki herkesin ona yalan söylemesi işte. Damarına basıyorlar ve ilişkilerinde bu sebeple sorunlar çıkıyor. Kendisi de yalan söyledi zaman zaman. Yalan söylemeyen insan yoktur zaten. Bazen mecbur kalırız. Ama Ömer bu yalanları, sevdiklerine söylemiyor. Defne’ye asla söylemiyor. Defne onu susturmasaydı, İz’le öpüştüğünü bile söyleyecekti. Üstelik ayrılardı. Bu yüzden “O kadarı da olmaz.” bir karakter değil. Belki onu “hayal ürünü” olarak gösteren, aynı zamanda Türkiye’nin de en’ler listesinde bir tasarımcı olması ve zengin olmasıdır. Üstüne üstlük bir de yakışıklı bir adam... Yani her yönüyle bir parça mükemmeliyet taşıyor. Ama gerçek. Ömer’den daha mükemmeli de vardır hatta. Azdır, sınırlı sayıdadır ama vardır. Ama çok fazla çıkar mı insanın karşısına bilemiyorum. Bence zor.
Ömer’in kendine en benzettiğin ve sevdiğin özelliği ne peki?
Kendine olan saygısı. Yani, kendi çizgisinin ve kendi kurallarının dışına kolay çıkmaması. Bunu takdir de ediyorum çünkü insan kendi koyduğu kuralları esnetirse, bu kadar kaliteli bir karaktere sahip olamaz diye düşünüyorum.
Peki yine Ömer’le ortak ama kendinde de sevmediğin bir özelliğini öğrenebilir miyim?
Kendi karakterimde sevmediğim şeyi mi söyleyeyim şimdi? (Gülüyor.)
Evet. (Bense çok ciddiyim, röportaj yapıyorum burada. ^^)
Ani çıkışlar. Bazen de dinlememek, dinlemeden yargılamak olabilir.
Peki sınırlar, çizgiler, yıkılamaz duvarlar dedik... Fakat, Defne için Ömer çoğu kez karakterinden ödün verdi... Gülmeye başladı, sıcak bir insan olmaya başladı. Acı çikolatadan sıcak çikolataya geçti. Özel bir örnek ama çok fazla Ömer’i anlatıyor...
Aşık oldu. Aşk mucizenin ta kendisidir işte. Ömer gibi o şekilde çizilen bir adamın da değişmesi esas mucize aslında.
En etkilendiğin Kiralık Aşk sahnesi ne?
Ömer’in annesinin ölüm yıldönümünde Kavak Ormanı’na gidip ağlaması ve o gün yaşadığı ritüelleri, Defne’yle değiştirmesi... Defne’nin Ömer’e gelip, ışıkları yakarak bundan sonra yapacaklarını anlattığı sahne.