Steven Spielberg hayatlarımıza dünyanın en tatlı uzaylısı E.T.’yi sokalı tam 34 yıl olmuş. Dostluğu, dayanışmayı, bizden olmayanı, farklı olanı kabullenmeyi, sevmeyi anlatan, bir kuşağı derinden etkilemiş bu şaheserden sonra yaşı yetenlere yeni bir E.T. izleme deneyimi yaşatacak The BFG / Big Friendly Giant projesini hayata geçiren Spielberg, Perşembe günü sinemalara konuk olup izleyenlerin kalbini fethedecek yine.
The BFG, Ronald Dahl’ın yazdığı çocuk kitabından uyarlanmış. Charlie and the Chocolate Factory, Matilda, James and the Giant Peach ya da Fantastic Mr Fox kadar tanınmayan ama çok özel bir kitap olan The BFG’yi Dahl, 7 yaşında ölen kızı Olivia’ya adamış. Yetimhanede yaşayan küçük Sophie ile devler diyarında yaşayan iyi kalpli devin sıra dışı dostluğunu anlatan BFG’de özel efektlerle 7 metre boyunda koca kulaklı bir deve dönüşmüş Mark Rylance’a Ruby Barnhill, Penelope Wilton, Jemaine Clement, Rebecca Hall, Rafe Spall ve Bill Hader eşlik ediyor. İyilerin kazandığı, kötülerin kaybettiği bir peri masalı olan film, izledikten sonra kendinizi iyi hissedeceğiniz, alt metniyle ilgili ufak tefek sıkıntıları olsa da hoş göreceğiniz, çocuklarınızla birlikte seyretmek için çok uygun bir tatil eğlencesi olacaktır.
Bir devin omzunda büyümek
Sophie, anne ve babasını kaybetmiş, bir yetimhanede yaşayan, meraklı, geceleri uyumak yerine el fenerinin ışığında kitap okuyan sevimli bir kızdır. Devler diyarından gelen, rüyaları yakalayıp sonra da insanlara yollayarak rüya görmelerini sağlayan bir dev tarafından kaldığı yetimhaneden kaçırılır. Uzun bir yolculuktan sonra devler diyarına varıp bir, devin bir mağaranın içinde yer alan evine yerleşirler. Sophie başta çok korksa da devin aslında iyi kalpli olduğunu ve kendisine zarar vermeyeceğini anlar ve böylece tuhaf ama güzel bir arkadaşlık başlar aralarında. Devler diyarında bizim BGF’miz dışında 9 dev daha yaşar ancak bu devler gerçek anlamda birer devdir ve insanları yerler; en sevdikleri şeyse çocukları kaçırıp midelerine indirmektir. Diğer devlerle tanışınca BFG’nin aslında o diyarda bir cüce sayılacak kadar küçük bir dev olduğunu, sadece salatalık yiyerek yaşadığını, ağır başlı ve iyi huylu olduğu için diğerleri tarafından hor görülüp ayak işleri için kullanıldığını anlarız. Yaşadıkları yerde bir çocuk olduğunu anlayan kötü devler kahramanlarımızın peşine düşerler. Akıllı Sophie hem kendi canını hem de sürekli zor durumda kalan iyi kalpli dev arkadaşını kurtarmak için bir plan yapar. Üstelik bu hınzır plana İngiltere kraliçesi de dâhildir ve asıl eğlence de bundan sonra başlar zaten.

Sophie'nin meraklı gözleri hep araştırıyor
Spielberg 1970’lerin başlarında başladığı yönetmenlik kariyerinde sayısız filme imza attı. Her türü mutlaka deneyen, hepsinde de başarılı olan bir yönetmen olduğu su götürmez bir gerçek. Ben sıkı bir takipçisi olarak bazı filmleri gişe kaygısı gözetmeden sadece o hikâyeleri sevdiği için ve manevi tatmin için çektiğini düşünüyorum. Bunu yapan birçok başka yönetmen daha var elbet. Durum böyle olduğunda da o filmlerin seyirciyi çok daha iyi yakaladığına ve sevildiğine şahit oldum. The BFG kitap olarak düşünüldüğünde bir hayli eski usul bir öykü. Spielberg bu öyküyü filme uyarlarken kendi halinde bırakmış ve modernize etme çabasına hiç girmemiş. Bu durumu filmini çektiği şeyi çok sevmesine ve ne gelecek eleştirilere ne de seyirci sayısına aldırmayacak oluşuna bağlıyorum. Bu açıdan bakınca iki saatlik filmin ilk yarısındaki düşük tempo ve ağdalı anlatım günümüzün hızlı sinemasına alışmış çocuklar için de yetişkinler için de bir miktar sıkıcı görünebilir. Oysa bu bölümdeki tanışma, yolculuk ve fantastik diyarla tanışma kısımları hem çok güzel hem de yaratıcı biçimde anlatılmış. Devin şehirde kendini kamufle ettiği sahneler çok zekice ve esprili, rüyaların yakalandığı ve kavanozlara hapsolduğu sahneler büyülü, küçük kızın devlerin dünyasında kaçma kovalamaca oynadığı sahneler gayet heyecanlı. Saraya gittikleri ve kraliçe ile tanıştıkları bölüm ve sonrası ise kahkahalarla izlenecek kadar eğlenceli. Kötü devlerin kötülükleriyle yakından tanışmadığımız için onlara verilen cezayı biraz fazla bulsak da sonuçta bu bir masal ve iyiler kazanıyor, kötüler kaybediyor.

Rüyalarınızı biz yolluyoruz uykularınıza
İnsanlar hayvanları pişirip yerken vejetaryen kalan deve yüklediğimiz vicdani sorumluluk, orduyu devreye sokan militarist hava ve bilge devin monarşiye hayran olması gibi bazı sıkıntılı tarafları olsa da The BFG’nin, bunları çok düşünmeden seyredince son derece eğlenceli, duygusal ve kıssası bol bir film var karşımızda diyebiliriz. Devin konuşmasındaki bozukluk ve İngilizceyi eğip bükerek kullandığı kelimeler müthiş; dublajlı izlenirse orijinalliğinden çok şey kaybedecektir. Mark Rylance’ın hayat verdiği dev için bile izlenmeye değecektir ama zaten çok daha fazlasını bulacağınıza eminiz. İyi seyirler.