Bu hafta ülke gündemiyle paralel bir şekilde sinema gündemi
de yüklü. Bir yanda dünyanın en önemli festivallerinden Cannes’dan haber
bekler, yarışan filmleri merak eder haldeyiz, bir yandan da heyecanla beklediğimiz
X-Men Apocalypse filmi nihayet salonlarda arzı endam etmiş durumda. Dağıtım
ağı, salon sıkıntısı gibi can sıkıcı konulara değinmek istemiyorum her
seferinde ama “büyük” filmler her yerde karşımızda ve salonları seçeneksiz
bırakmışken sessiz sedasız, iddiasız bir şekilde ve güçlü rakipler karşısında
gösterime giren Annemle Geçen Yaz filmi yine geldiği gibi sessizce çekilecek
aramızdan maalesef. Kendisi gibi iyi ama gösterişsiz birçok filmle aynı kaderi
paylaşarak...

Çamaşır asarken hayatı sorgulamak
Son yıllarda yükselişe geçen Brezilya sinemasının iyi
senarist – yönetmenlerinden olan Anna Muylaert’i ve harika başrol oyuncusu
Regina Case’yi buluşturan Que Horas Ela Volta / Annemle Geçen Yaz, bir derdi de
olan ve derdini izleyicinin başını hiç ağrıtmadan gayet tatlı tatlı anlatan bir
anne-kız filmi. Orta yaşlarında bir kadın olan Val eşinden ayrılıp aralarındaki
anlaşmazlık yüzünden kızını da bırakmak zorunda kalıp gitmiştir. Aradan geçen
yıllar boyunca zengin bir ailenin hizmetçiliğini yapar ve kızına para yollar.
Evladından ayrı kalmanın yarattığı boşluğu da çalıştığı evin oğlunu kendi
çocuğu gibi severek doldurmaya çalışır. Güleryüzlü, canlı, güçlü kuvvetli,
saygılıdır Val. Evin sahiplerini hem sever hem de mesafesini koruyarak mükemmel
bir şekilde hizmet eder. Evin tek çocuğu olan Fabinho’ya kendi annesinden daha
yakındır ama “hanımı” nı üzmemek için çocuğu gizli saklı sevmeye, çaktırmadan
koruyup kollamaya çalışır. Her şey güllük gülistanlıkken uzaklarda yaşayan kızı
yanına gelince işler birden karışır. Annesine de annesinin patronlarının
hayatına da son derece yabancı olan Jessica üniversite sınavına hazırlanacaktır
ve yazı annesinin yanında geçirmeye karar vermiştir. Biz ne güzel bir araya
gelecekler diye beklerken Val ve Jessica anlaşamaz; annesinin hizmetçiliğini ve
deyim yerindeyse sınıf bilincini hoş karşılamayan Jessica asilik yapar, evin
kurallarına aldırmaz. Üstelik evin içindeki genç karşı cins hem Fabhino’nun hem
de babasının dikkatini çekecek, bu da düzeninin bozulmasından rahatsız olan
evin sahibesi tarafından hiç hoş karşılanmayacaktır.

Varoşlara dönüş
Konusuna bakıldığında basit ama bu basit ve bilindik konuyu
son derece başarıyla perdeye aktaran bir film var karşımızda. Filmin ana
hikayesi aile içi ilişkiler, anneliğin konumu gibi konular. Birini sadece
doğurmuş olmak annelik için yeterli değil elbet. Val kendi kızını değil
başkasının oğlunu yetiştirmiş bir anne. Bu yüzden de bocalayıp duruyor. Sonuçta
kazandığı parayı kızına yollamış ve bunu başka insanların evini, tuvaletini
temizleyerek son derece fedakarca yapmış. Oysa Jessica annesiz olmaktansa o
paraların kendisine yollanmamış olmasını tercih edecek durumda. Günümüzde çokça
karşılaştırdığımız moden-çalışan annelerin çocuklarından nasıl uzak
kaldıklarını hem Val’in hem de çocuğunu bir dadıya emanet edip annelik
hakkından bu şekilde feragat eden evin hanımının durumuna bakıp görebiliyoruz.
Filmin tek meselesi bu değil elbet. Aile içindeki bu sıkıntıları izlerken
Val’in işverenleriyle ve onların Val’le olan ilişkilerine bakarak işçi-patron
arası ilişkileri, sınıf farklarını ve bunlardan doğan çatışmaları gayet net bir
şekilde görmek mümkün. Val’in kendi durumunu, sınıfını kabulleniş ve
içselleştirişi çok yerinde bir gözlem olmakla birlikte son derece de üzücü aynı
zamanda. Hal böyle olunca duruma dışarıdan bakabilen Jessica’nın isyanı çok
daha anlamlı oluyor gözümüzde. Zaten değişim ve dönüşüm de ancak bu şekilde
gelip yerleşiyor Val’in hayatına. İlişkilerini hem geren hem de olması gereken
noktaya taşıyan bu dönüşüm hikayesi de filmin sürprizi olarak siz izleyene
kadar bizde saklı kalsın.
Son söz olarak karşımızda gayet iyi yazılmış ve çekilmiş,
Regina Case’nin Val karakteriyle harikalar yarattığı, birçok konuya değinen ve
bunu eline yüzüne bulaştırmadan yapmayı başarabilmiş güzel bir film var. Tek
eksiği yan karakterlerin biraz derinliksiz oluşu ve hikayelerinin bu yüzden
havada kalması olabilir. O da filmin nazar boncuğu olsun diyelim. İyi seyirler.