X-Men Mahşerin Dört Atlısı’na karşı: X-Men: Apocalypse

X-Men Mahşerin Dört Atlısı’na karşı: X-Men: Apocalypse
Yıkıma karşı topyekün savaş

Marvel evreninin en sevdiğimiz kısımlarından biri olan sevgili mutantlarımız geri döndü; ikinci üçlemeyi tamamlamak ve hikâyeyi ilk üçlemenin başladığı yerde bitirmek için… 2000, 2003 ve 2006 yıllarında çekilen X-Men filmleriyle başlayan ve mutantlarla dolu bir dünyayı anlatan seri 2011’de X-Men First Class ve 2014’te X-Men Days of Future Past ile devam etmiş ve mutantların geçmişine ve gençliklerine, kendi aralarındaki ayrışmanın nasıl gerçekleştiğine dair bir pencere açmıştı. First Class ile çok başarılı bir başlangıç yapan ve Days of Future Past ile devamını iyi getiren bu yeni üçleme Apocalypse ile nihayet sonlanıyor ve yeni Wolverine filmine kadar X-Men’e veda etmiş oluyoruz.


Yok oluşun tanrısı

X-Men Apocalypse, Days of Future Past’ın bittiği yerden, daha doğrusu o maceranın 10 yıl sonrasından başlıyor. Mutantlara dünyayı ve Amerikan başkanını kurtardıkları için müteşekkir bir dünya var karşımızda. Profesör X’in okulu yetenekli öğrencilerini yetiştirmeye çalışıyor, sular durulmuş gibi. Oysa dünyanın çeşitli yerlerinde hâlâ korku içinde, saklanarak yaşayan mutantlar var, Logan kayıp, Erik kendine uzaklarda yeni bir hayat kurmuş durumda, Raven kötü muamele gören yoldaşlarını kurtarmak için dünyayı dolaşıyor. Tüm bunlar olurken Mısır’da çok eski zamanlardan kalma bir kötülük uyanmak üzere. Kendine ​En Sabah Nur diyen ve bir tanrı olduğunu iddia eden ilk mutant Apocalypse asırlar süren uykusundan uyanmakta. İlk mutant olan ve başa çıkılamayacak kadar büyük gücüyle dünyaya yıkım getirmeyi isteyen Apocalypse karşı durmak için yapılacak tek şey elbette bir araya gelerek safları ve güçleri birleştirip topyekûn savaşmak. Filmimiz de bu uygarlığı koruma savaşını anlatıyor. Ekibin eski ve yeni üyeleriyle, eski üyelerin gençlikleri ve ekibe nasıl dâhil olduklarının öyküsüyle birlikte.


Genç Jean Grey bi harika

Apocalypse son derece iddialı bir isim. Zira toptan bir yıkım, yok oluş, insanlığın sona erişini anlatan bir kelime. En Sabah Nur da yanına Mahşerin Dört Atlısı’nı simgeleyen dört mutant alarak girişiyor bu yıkım denemesine zaten. Hatta filmde İncil’deki bu dört atlının kendisinden esinlenerek var olmuş olabileceği söyleniyor. Ne yazık ki filmin olay örgüsü ve aksiyon dozu böylesi büyük bir iddia için yetersiz kalmış. Karşılaştırma yapmış olmak istememekle birlikte daha yeni izlediğimiz Kaptan Amerika – Kahramanlar Savaşı’nı düşünecek olursak Avangers ekibinin kendi arasında yaşadığı iç karışıklık bile daha başarılı bir mücadele tasviriydi demek yerinde olur sanırız. Charles Xavier – Erik Lehnsherr arasındaki dostlukla düşmanlık arasında gidip gelen mücadele serinin başından beri öyle klişe bir yere hapsolup kaldı ki artık seyirciyi sıkacak bir boyuta geldi. Erik’i yani Magneto’yu “sevdiklerime kıydılar, ben de kötü adam oldum” a hapsetmek çizgi romana hakaret boyutuna taşındı neredeyse. Öğrencinin öğretmen oluşu (bu durumda Xavier-Raven), boynuzun kulağı geçmesi (Xavier-Jean Grey) gibi klişelere itirazımız yok elbet. Çizgi romanlar ve uyarlamaları zaten klişelerden ibaret; aslında tüm yazın tarihi de öyle. İyiler ve kötüler savaşıyor hep. Formları ve yöntemleri farklı oluyor sadece. Hal böyleyken klişeden ve sıradanlıktan bir nebze sıyrılabilmek adına hikâyeyi ve onu anlatan karakterleri daha zekice kurgulamak gerekiyor bu evrenler genişledikçe. Yakın zamanda izlediğimiz Deadpool bunu çok güzel kotardığı için hemen türdeşlerinden farklı bir yere konumlayabildi kendini örneğin. Bir önceki filmde kısacık görünmesine rağmen ağır abilerinden rol çalan Peter Maximoff nam-ı diğer Quicksilver, bu filmin de parlayan yıldızı olmuş. Game of Thrones’un Sansa’sı Sophie Turner, Jean Grey’i gayet başarıyla taşımış perdeye; finaldeki salvosuyla da muhteşem görünüyor. Diğer karakterler ve onları canlandıran oyuncular da başarılı. Filmin dramatik yapısı daha sağlam olsaymış da karakterlerin arasındaki ilişkileri aktarırken dramatikleşme yoluna başvurulmuş olmasaymış daha iyi olurmuş elbet. Üstelik böylelikle filmin süresini 2 buçuk saate çıkarmaya ve seyirciye acaba hiç bitmeyecek mi hissini yaşatmaya da gerek kalmazmış.


Quicksilver yine şahane

Sonuç olarak karşımızda görsel olarak başarılı, bir serinin son filmi olduğu için önemli, çizgi roman uyarlamalarını sevenleri her şeye rağmen sinemaya çekecek bir film var karşımızda. Gönül First Class ve Days of Future Past filmlerinin gerisinde kalmayıp seriyi yukarı taşıyabilmiş olmasını isterdi. Siz yine de ihmal etmeyip izleyin, kahramanlarımızla vedalaşın; ne de olsa 2000’den beri süren bir macera, 16 yılın hatırı var ortada. İyi seyirler.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER