“Korkmayı hiç kimse
sevmez.”
Hülya, korkusuzluğu düşleyen bir çocuk. Korkmayacak hiç
kimseden, hiçbir şeyden. Korkarsa zayıf düşer, korkarsa açığa çıkar yaraları.
Çocuk yüreğine sakladığı kırgınlıkları ortalığa saçılmamalı aman.
Korkmayı hiç kimse sevmez. Korkmak, acizliktir kimine göre.
Bana göreyse korkmak güzeldir. İnsan kaybedecek bir şeyi olmadığında korkmaz,
insan umudunu kestiğinde korkmaz. Korku, bedeni ele geçirmeden kalpte yer
aldıysa umut var demektir. İnsan, sevdiğini kaybetmekten korkar. Korku, acizlik
değil sevginin yansımasıdır bir bakıma.
Hülya, küçücük bir kız çocuğuyken korkusuz olmayı düşlerdi.
Şimdiyse korkuları onu güçlü kılan. Kerim’i kaybetme korkusu, Mehmet’i kaybetme
korkusu. Korkmayı hiç kimse sevmez ama korku her insanın yanına uğrar.
Hülya’ya mutluluğu hatırlatan da korkularıdır aslında…
İşte böyle; Hülya kırgınlıklarıyla, hayalleriyle, umuduyla,
korkularıyla gönül telimi titretti, kalbime giriverdi. Sibel Melek Arat’ın
küçük Hülya’sıyla, Burcu Biricik’in yetişkin Hülya’sı kusursuz bir ahenkle
hikayelerini anlatırken bana düşen de Hülya’ya yoldaş olmak. Seviyorum
Hülya’yı; elini sımsıkı tuttum, bırakmıyorum…
Hülya'yı kusursuzca işleyen Sibel Melek Arat ve Burcu Biricik’e ise tek kelimeyle
bayılıyorum. Onlar ne güzel Hülya’lar, değil mi?