Hayat, kimi insana yaralarını saklamayı öğretir. “Yaralarını
gösterirsen büyüyemezsin, yaralarını gösterirsen güçlü olamazsın.” der. Ağlarken
gözyaşlarını saklamayı da öğretir hayat, gülerken korkmayı.
Tanıştığınız anda kalbinizi ısıtan insanlar vardır, bir de
sonradan sevdikleriniz. Bir de sevdiniz mi, sevmediniz mi bilemedikleriniz.
Kerim’in aşkıyla büyüyen, kendini büyüten, bir dala tutunmak için ilk önce
kendiyle mücadele eden Hülya… Sahi, hangi gruba aldınız Hülya’yı?
Tanıştığımızda heyecanı sesinden taşan, kırgınlıkları gözünden okunan biriydi Hülya.
Önce biraz kızdım, sonra ona sarılıp sarsıla sarsıla ağlamak istedim. Çocuk
yüreğine dokunmak, çocuk yüreğini iyileştirmek. Demlendi fikirlerim, bir
sonraki buluşmamızda sanki yıllar süren bir dostluğa ortakmışız gibi hissettim.
Bundan sonrasında iki eski arkadaştık biz, hüznünü kendi hüznüm bildim.
Bir çay koydum ocağa; çaydanlık fokurdarken, geçmiş canlandı
gözlerinde. Gözlerinin maviliklerine daldım, onu çekip alayım istedim bu sonsuz
kırgınlıktan. Anlattı, ben dinledim. Anlatacak, ben dinleyeceğim. O anlattıkça
çözeceğim şifrelerini, kırgınlığının sonsuz mutluluğa dönüşmesi ise tek
dileğim…
Hülya, yaralarından arınsın istenen bir dost. Hülya, kalbi
hiç incinmesin istenen bir kardeş. Bugün, Hayat Şarkısı'nın Hülya’sını anlatacağım size.
Yazı devam ediyor...