Şimdi
başa dönelim, iki kumpasçıya paye vermeyen Ömer sayesinde derin bir nefes aldık
ilk sahnede. Defne mi derin nefes aldı yoksa biz mi? Sanırım hepimiz derin
nefesler alıp rahatlamışızdır. Bu hafta saklı sevdamız, kıpır kıpır aşkın imalı
evresine girmeye ve saklı halden sıyrılmaya çalışıyordu. El ele tutuşarak
partiden ayrılan DefÖm'ü hepimiz görüp, mutlu olduk. "Seni seveceğiz
biraz" sözü nasıl da tatlı, minnoş bir sözdü öyle! Defne'sinin
derinliklerinde kaybolmaya, sakinleşmeye can atan muzip bir Ömer'i gördük!
Peki,
evde yaşananlar, yaşanacaklar; kelime oyunlarıyla, göz kırpmalarla, minik ürkek
Defne'mizi terletmelerle, heyecanlandırmalarla, saçlara dokunmalarla, sessizce
kemer bağlarını çözmelerle süslenmişti ve görülmeye değerdi. Ömer Defne'sinin
panikleyen, bocalayan şapşal hallerine bayılıyordu. Ben de kitap okumaya
hevesli, araştırıcı, olgun Defne'yi gördüğümde bayılıyorum. Ağzında
"o-ha-ları" barındırmayan Defne görmek beni mutlu etti. Ömer'in
sesinden mektuplar arasına sıkışmış "yarı aşk, yarı tutku, yarı çaresizlik
ve yarı ihtiyaç" olan Kafka'dan "Milena'ya Mektuplar" kitabından
bir kesit dinlemek de hoş oldu.
Dizimizin
verdiği mesajlar, yaydığı güzel sinyaller, sadece sunduğu, hatırlattığı
kitaplarla sınırlı kalmıyor... "Kötülük bulaşıcı, insanlar kötülüklerini
paylaşmaya bayılıyorlar, paylaştıkça da çoğalıyor..." tanımlaması ne
kadarda doğruydu. Olsun da insanın İSO gibi dürüstçe mesajlar veren dostu
olsun. Defne dostları açısından çok şanslı! "Kötülüğe rağmen iyi
kalabilmek, vazgeçmemek asıl en zoru." İnsanların gözlerinde bir perde ve
o perdenin arkasında neler yaşanıyor göremiyoruz. Geçmiş yıllarda iyilik
paylaştıkça artardı, nefeslerdik bir parça. Şimdi kötülük kötülüğü çeker
halde... Gözyaşlarımız, acımız başkalarının mutluluğu ve başarısı olabiliyor.
Ama kumpas kuranlar, acı çektirenler, gözyaşı döktürenler mutlaka kendi
yaptıkları planlarında bir gün boğulurlar.
Gelelim
hiç yazmak istemediğim hep kendimi tuttuğum Gallo sahnelerine! Bir kere her
fırsatta konuşmak için bir araya getirilen ve bu sahnelerde ince mesajlar veren
replikleri görmemezlikten gelmeye çalışmaktan yoruldum. Gece, ışıklar altında
hafif esen rüzgârlarla, Defne'min el emeği ile yaratmaya çalıştığı sevgi
bahçesinde, garip fon müziği eşliğindeki sahnelerin hepsini "VETO"
ediyorum. Telefonlaşsınlar, mesajlaşsınlar, e-mail atsınlar ama Gallo, Defne'nin
Ömer'inin burnunun dibinde bitmesin, ensesinden yaprakları alacak kadar kendini
Ömer'e yakın görmesin.
Olumlu gözlüklerim bu sahneler de gözümden düşüyor,
lütfen kusura bakmayın. Kadın erkek normal arkadaş olamaz mı? Elbette olur! Ama
sen mavi saçlı kızın Gallo olduğunu teyit eden sahneyi yazarsan, beraberinde de
şüphelenebiliriz. Bu Gallo'nun Ömer'e baktığında bakışlarının titrediğini
gören de tek ben değilimdir. Bildiğin kedi sever, bisikletçi kız tütmeye başladı.
Ömer'i de takdir ettim, uzak durmasını, her fırsatta "kız arkadaşım"
demesini bildi...
Peki,
her şey ortaya çıktığında ne olacak? Defne'nin prensinin Ömer olduğunu ve
Defne'nin hikâyesini bilen Gallo susar mı dersiniz? Aşklarını içine gömmeye
alışık Gallo, Ömer'i kalbine gömüp çeker gider mi? "Para yüzünden sözünü
tutamadın" diye ahkâm kesen Ömer, paranın Defne'ye verildiğini, çekin
sahibinin de Deniz olduğunu öğrense ne yapar? Ne mi yapar, kül olur dağılır.
Küllerinden yeniden doğmak için de yanı başında geçmişten beklediği mavi saçlı
kızın iyiliksever Gallo olduğunu duyarsa ne yapar?
Yazı devam ediyor..