Kiralık Aşk: Gönül teli...

Kiralık Aşk: Gönül teli...
Gönül telim titredi! Kalbim dağlandı. Yüreğim sızladı. Gözlerimden süzülen yaşları son sahnede durduramadım. Hayat inişleriyle, çıkışlarıyla, dönemeçleriyle karşımıza bir harita çıkarır. Kâh mutlu oluruz, kâh çakılır kalırız, kâh sadece hüznün esiri oluruz. İlerleriz, ama bilemeyiz yolumuza çıkacak taşları, dikenleri, ya da pürüzsüz-sıkıntısız karşılaşacağımız yolları. Yaşamam dediklerini yaşamayı öğrenirsin, yapamam dediklerini yapar hale gelirsin, ummadıkların, hayallerin bir beyaz taç olup değer saç tellerine, umudunu yitirdiğinde bir uğur böceği uçarak gelip konar omzuna, bir bakmışsın sevinç seline tutulmuşsun. İşte hayat bilinmez, sadece yaşanır. 
 
Ömer de yaşamış hayatını, ama annesizliğine hiç alışamamış. Kim ister ki annesizliğe alışmayı. Kim kaybetmek ister ki koruyucu kalkanlarını, kim kaybetmek ister ki melek kanatlarıyla sarmalayan ana sıcaklığını... Bu bölümde anladım ki sadece Defne'ci değilmişim ben, birazcık da Ömer’ciymişim. Kıyamadım ağlamasına. Bir çocuk gibi çömelmesine, annesinin yankılanan sesini, rüzgârda titreyen kavak yaprakları hışırtısıyla hatırlamasına kim kayıtsız kalabilirdi ki. Prensini bırakıp erken gitmek zorunda olan bir anne, küçücük yaşta güzel düşüncelerle, doğru duygularla yoğurmaya başlamış Ömer'i. Sezen Aksu'nun harika sesiyle, Metin Altıok'un mükemmel dizeleri Ömer'in anne özlemine ses oldu. Ömer, Defne'yi acısına davet etmek de tereddüt etti. Haklıydı da... Acaba Defne ne yapardı? Büst dediği, hayran olduğu Ömer'inin yıkık-dökük-paramparça hallerini görseydi. O da yıkılmaz mıydı? Ömer Defne'sine kıyamadı tek başına yaşamak istedi acısını. 
 
Ömer, evine ve karanlığına geri döndüğünde bir bir yanan ışıkların ardından bir “su perisi” belirdi. Su gibi ak, saf ve temiz Defne'miz. Elinde bir tencereyle, pazı sarmasıyla iç ısıtmak için, acıları paylaşmak için, sızıları dindirmek, geleceğe birlikte ümitle bakabilmek, koruyup kollamak, dinlemek ve hiç bırakmamak "ben varım" demek için geldi. "Yalnız değilsin" sözleriyle sarıp sarmaladı sevdiğini. Ömer'in eli, kolu, kanadı olacak, artık  her 15 Mart günü gelip çattığında, ne Ömer'in evi, ne de ruhu karanlıklarda kalmayacaktı. Aslında Ömer Defne'yi tanıdığından beri gecesi de gündüzü de hep parlar hale gelmişti. Defne de verdiği sözlerle bir kere daha tükenmeyecek, bitmeyecek aşkını haykırdı. Ömer'in Defne'nin alnına kondurduğu busede çok anlamlıydı. Aşkları oracıkta küçük bir öpücükle yeniden mühürlendi ve Ömer kendisini Defne'nin şefkatli kollarına yeniden bıraktı!
 
Bir kadının alnı dudaklarından daha değerlidir.
Çünkü dudaklarından dökülecek olan ‘"seni seviyorum" sözü,
Önceden alnına yazılmıştır...
Özdemir Asaf
 
İşte böylesine dokunaklı bir aşka tanık oluyoruz. Sahneler kısa da olsa, hızlıda geçilse, bir dakikalığına bir araya gelseler de, net ve anlayabilene diye verdikleri mesajlara (alına konulan öpücük gibi) hoşuma gidiyor! Tabii ki uzun sahnelere, aşk kokan uzun anlara kim tanıklık etmek istemez, ben de çok istiyorum. Ama bu minicik sahnelerle de kendimi avutmaya çalışıyorum! Olumsuz gözlükleri takmak, eleştiri yağmuruna tutmak aslında o kadar kolay ki. Sevdim bir kere Kiralık Aşk'ı ben yapmamayı seçiyorum! Düzeleceğine, DefÖm sahnelerinin bollaşacağına inanıyorum.
 

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER