Yazıma çok içten
bir iltifatla başlamak istiyorum: Annemin
Yarası uzun zamandır izlediğim malzemesi en kaliteli, parçaları en yerli
yerine oturmuş ana akım Türk filmiydi. Yönetmenlik, senaryo, oyunculuklar,
müzikler… Ozan Açıktan başta olmak üzere tüm ekibin eline sağlık.
Filmde 18 yaşına
gelen Salih’in yaşadığı yetimhaneden ayrılıp ailesini bulmaya çalışışını
izliyoruz. Fragmanı izlediyseniz zaten filmin konusu hakkında gereğinden fazla
bilgi sahibi olduğunuz hissiyatında olmanız kuvvetle muhtemel. Lütfen bu sizi
filmi izlemekten vazgeçirmesin, haddinden fazla bilgi veren fragmanlar yeri
geldiğinde çok can sıksa ve filmden çok şey götürse de Annemin Yarası için bu durum geçerli değil. Hatta fragmandan
edindiğiniz bilgileri boşlukları doldurmakta kullanmak ayrı bir keyif veriyor
bile diyebilirim.
Türk Sineması ile ilgili sıklıkla söylediğim bir şey vardır:
fragman kesmeyi bil-mi-yo-ruz. Bugüne kadar çok nadir “DVD’ye çıkmasını
beklemeden mutlaka sinemada izlemeliyim” dediğim film oldu, hiçbir fragman bana
pazarladığı filmi satamadı. Bırakın satmayı, film hakkında doğru düzgün tek bir
laf etmeyen onlarca fragman sayabiliriz ki sonradan izlendiğinde filme ne
kadar yazık ettikleri de acı bir şekilde ortaya çıkıyor. Annemin Yarası fragmanı bazı şeyleri yanlış yapsa da filmi izleme
isteği uyandırma amacını çok güzel yerine getiriyor. Ah bir de tonlar arası
çılgınca geçip filmin kimliği hakkında biraz fazla yanıltıcı olmasaydı ve filmden
çıkan bir grup memnuniyetsiz seyirciye mahal vermeseydi. Gerçi aynı şey afiş
için de geçerli ya… Neyse.
Film hiç lafı uzatmadan hikayesine balıklama
dalıyor ve hiçbir hazırlık aşamasından geçmeksizin biz de Salih’le birlikte
yola çıkıyoruz. Daha ilk dakikadan dikkatimi çeken şey, filmin resmettiği
dünyanın ne kadar gerçek ve inandırıcı olduğuydu. Hiçbir mekan, hiçbir karakter
bana kurmaca gelmedi; anlattıkları şeylere inanmakta en ufak bir güçlük
çekmedim. Kalabalık senarist ekibi özellikle filmin ilk kısmında biraz fazla
kısayollar kullanmış, birçok bilgiyi biraz fazla “bak bu böyle, şu şöyle”
diyerek kör göze parmak izah etmiş olsa da sonuç itibariyle ezberden replik
okuyan oyuncular değil, son derece doğal bir hikayeye beni ortak eden insanlar
vardı beyazperdede.
Bahsettiğim bu seyircinin elini tutma durumu neyse ki
hikayenin ilk düzlüğünü aştığımızda son buldu ve filmin geri kalanında
karakterlerin hareketlerini yorumlayıp anlamak bize bırakıldı. Mirsad’ın
hayatına bir anda giren Salih’i bu kadar kafaya takması ve Marija’nın
hikayesinin aldığı şekil özellikle seyircinin empatisine emanet edilmişti ki
gerekli nokta birleştirmeleri yapamayanlar için filmde boşluklar kalması
pahasınaydı tüm bunlar. Özellikle filmin finaliyle ilgili insanların sorun
yaşamasını kuvvetle muhtemel buluyorum, hele ki arada geçen birkaç kilit cümle
es kaza kaçırılırsa.
İtiraf etmeliyim,
daha önce Meryem Uzerli’yi izlemişliğim yok, korkunç reklam filmini saymazsak
tabii. Tarihe zerre ilgim yok, Gecenin
Kraliçesi’ni izleyen bir avuç insandan biri olmadığım için de
yargılanacağımı sanmıyorum. Ama bu filmde neden Meryem Uzerli’nin bu kadar
konuşulduğunu, daha perdede gözüktüğü ilk anda anladım. Kadında eşi benzeri
olmayan bir enerji var, baştan aşağı pırıl pırıl ışık saçıyor. Gülüşü,
konuşması, mimikleri… Türkçesini mazur görecek roller bulmaya devam ederse
gerçek bir sinema yıldızı olabilir, olağanüstü bir büyüsü var. Gerçi ben Yedi Kocalı Hürmüz sonrası Nurgül
Yeşilçay için de aynı şeyi söylemiş biriyim, sözüme ne kadar itibar edeceğiniz
size kalmış.
Ozan Güven kendisi için biçilmiş kaftan bir rol üstlenmiş ve
filmde üstlenmesi gereken görevleri sonuna kadar yerine getirerek seyircinin
bir an olsun Borislav hakkında son kararını verememesini sağlamış. Meryem
Uzerli ile basında çıkan aşk dedikoduları ile magazine girmek istemem ama uzun
zamandır bu kadar inandırıcı ve tutkulu bir çift izlememiştim. Karakterlerine
çok enteresan bir boyut katan önlenemez cinsel arzuyu inanılmaz başarılı
vermişler; hem senaristlerin, hem de oyuncuların bu numarasını çok sevdim
doğrusu. Okan Yalabık da oyunculuk kariyerinde geldiği noktanın boşa olmadığını
kanıtlar bir performans sergiliyor. Haksız bir şekilde adı afişin en tepesinde yer
almayan Bora Akkaş ise (ama bakın, ben de aynı şeyi yapıyorum) parmak ısırtan
bir oyunculuk çıkartmış. Uzun zamandır iyi-kötü oynadığı her işe baktım,
gerçekten küçüklüğünden beri çok sağlam adımlarla ilerliyor. Kariyerini takip
etmek için can atıyorum ve filmi satmak için diğer yıldızları kullanacaklarsa
varsın kullansınlar diyorum. İzledikten sonra Bora Akkaş’ı hayranlıkla
araştırmayacak bir insan evladı tanımıyorum.
Hepimizin asıl merak ettiği ismin
Belçim Bilgin olduğunu biliyorum. Filmde gözüktüğü ilk sahnede çok ama çok
korktum. Çünkü çok net bir şekilde kötü oynuyor ve zaten tek yanlış mimikte
çöpe gidecek kadar bıçak sırtı olan karakterini satamıyordu. Farkındayım, sırf
Belçim Bilgin olduğu için yenmesi gereken bir “algı” var ve gerektiği gibi
tarafsız olamıyoruz; biliyorum, filmler hikaye akışı sırasıyla çekilmiyor ama
seyirci olarak Nerma’nın hikayesini ne kadar öğrendiysem, Belçim Bilgin’in ortaya
koyduğu performansı da o kadar beğenmeye başladım. Kendisini zayıf halka ilan
etmek kolay, yapmayacağım. Belki daha iyi bir oyuncunun elinde çok daha etkili
bir iş çıkabilirdi; ama bünyemin şu andaki perperişan durumunu göz önünde
bulundurduğumda daha da etkili bir işe ihtiyacım yok zaten.
Ağladım mı? Evet.
Film beni ağlatmak için ekstra bir çaba sarf etti mi? Asıl önemli soru bu
bence. Ve cevabım hayır. Hiçbirinizin ağlamayacağı bir yerde gözyaşı akıtmaya
başladım zaten, alnım ak. Fragmanda da görülen Meryem Uzerli’nin şarkı söyleme
sahnesi beni yerle bir etti, hep böyle garip olmuşumdur zaten, sıkıntı yok. Zaten
müzik sesinden kimse burun çekmelerimi de duymadı. Akıttığınız damlalar filmin
yakanıza yapışıp aldığı bir şey olmayacak, içinizdeki yaralar yüzünden filmin
herhangi bir anında hissettiğiniz üzüntü sonucu çıkacaklar. Mendillerinizi hazır
edin evet, ama neye gönderme yaptığımı çok iyi bildiğiniz film(ler)deki gibi
mekanik bir şekilde aynı anda tüm salon ahalisi olarak ağlamayı beklemeyin.
Ağlamazsanız da bırakın biraz içiniz burkulsun, zararı yok, yeter de artar
hatta.
Annemin Yarası bir anne hikayesi olduğu kadar bir baba hikayesi
de. Yara herkeste, kadın erkek, anne oğul dinlemiyor. Çok güzel kurulmuş,
harika resmedilmiş bir hikaye sunuyor ve ben tekrar izlemek için can atıyorum.
Tavsiyeme kulak asıp filmi izlemeye giderseniz, beni de yanınıza alsanıza…