Kiralık Aşk’ı seven yerlerim ağrıyor...

Kiralık Aşk’la ilgili değerlendirmelerimizi doğru yapmak adına, hedeflenenin ne olduğunu, atılan adımların ne anlama geldiğini iyi anlamamız gerekir. İzleyici gözüyle yaptığımız tespitleri aklımızın bir köşesine iliştirdikten sonra diğer cepheden bakıp, dizilerin yaratım sürecine dahil olalım:

Bir kitap, film ya da dizi, düş satar aslında. Bir hikâye anlatır. Bir süre için, gerçekte yaşayamayacağınız, asla sahip olamayacağınız bir hayatın parçası olmanızı sağlar. Siz de en kıymetli şeyinizi, zamanınızı sunarsınız karşılığında. Günümüzde Türk dizi sektöründe, kendi hikâyelerimizi yazmaktan uzak, çoğunlukla uyarlama, ithal hikâyelerle yola çıktığımızı göz önüne alırsak, kat edeceğimiz yolun çok uzun olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.

Genel olarak bakarsak, dizilerde olması gerekenler:

Anlatılan hikâyenin güçlü bir teması olmalıdır. Bu tema baz alınarak yol haritası çıkarılmalı, bu temayı ortaya çıkaracak çatışmalar planlanmalıdır.

Hikâye bir ana omurga üzerine oturtulmalıdır: Kurgu. Hikâyenin örgüsü bu kurgu etrafında yer almalıdır. Örgünün akışında yer alması gereken zirveler belirlenmelidir. Kurgunun sonunda ana fikre ulaşılmalıdır.

Ana omurga iskelettir. Ancak değişim esas olmalıdır. Olaylar hareketsiz kalırsa, hikâye ölür. Hayat akışkandır. Günlük akışın yansıması hikâyede ana omurgayı canlı tutup, desteklemelidir.

Hikâyenin dili içten olmalıdır. Anlatım dilindeki samimiyet izleyiciyi hemen içine alır, yaşatır.

Hikâye, sizden en değerli şeyi, zamanınızı ister. Bu nedenle zamanınızı alırken, buna değeceğini vaat etmelidir; Beklenti yaratmalıdır. (Türe göre sevinç, heyecan, korku endişe uyandırmalıdır)

En önemli nokta: Bir hikâye merak uyandırmalıdır. Bu nedenle ilk cümleler, sahneler önemlidir. İlgi çekici, davetkar ve vaat içeren gizemli kelimeler içermelidir. İzleyiciyi devam etmesi için ikna etmelidir. Merak duygusu saftır, suni olarak uyandıramazsınız. Hikâyenin akışında başlangıçta verilen vaatlerin yerine getirilmesi önemlidir. İfadeler özenli olmalıdır. Altı doldurulamayan, havada kalan "ee bilmem kime ne oldu?", "bilmem kim böyle dememiş miydi” gibi sorular izleyiciyi hikâyenin inandırıcılığından uzaklaştırır.

Yazar hikâyede her şeyi açık, net sonuçlarla, diyaloglarla vermeyebilir. İki artı ikinin birleştirici teorisi: Bilgiyi doğrudan verme, seyirci kendi çıkarımını kendi yapsın. Seyirciye İki artı ikiyi ver, dördü değil. Parçaları seyirci birleştirsin. Sürece dahil olsun, hikayenin içinde olduğunu düşünsün.


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER