Birazcık geriye gidelim, henüz yaz ayları, dizinin yeni patladığı dönemler.
Belki de Barış Arduç'un bu samimi kalbiyle ilk kez karşılaştığımız anlar. Bir
bakıyorsunuz, Kansersiz Yaşam Derneği'nin düzenlediği Sporcu Melekler Projesi
kapsamında gitmiş kürekler çekiyor, kısa sürede tırmandığı zirveyi sessiz
ve sakin bir biçimde sindirmiş, üstüne destek olmak için sosyal sorumluluk
projelerinde bile yer almaya başlamış kocaman kalpli bir adammış o. Birkaç
hafta sonra bir bakıyorsunuz, prestijli ve her sene rutin olarak düzenlenen bir
derginin ödül gecesine ödül vermeye gitmiş, 'Hayat yolculuğunuzda sizi en
çok etkileyen erkek kim?' sorusuna, hiç düşünmeden 'dedem' diye cevap
verebilecek kadar içten ve samimi.
Sonra tekrar dönüp başka bir yerde
görüyorsunuz, yine bir sosyal sorumluluk projesinde yerini almış ve
söylediği türkü çok beğenildiği için utangaçlıktan yüzünün kızardığını
engelleyemeyecek kadar doğal ve yalın. Sonra bir duyuyorsunuz ki
yoğunluktan ve yorgunluktan hasta olmuş, talihsiz bir hastalık sebebiyle üç
hafta istirahat mecburiyeti almış ve kimsenin kolay kolay cesaret
edemeyeceği bir yöntemle (special thanks vol 3. to Ortaks Yapım^^) ona
özel olarak ithaf edilmiş, herkesin yanında olduğunu göstereceği bir etiketle
(#seninleyizBarışArduç) onsuz bir bölüm hazırlanmış.
O gece -eksiksiz- tüm
ekip arkadaşları onun yanında olduğunu belirten paylaşımlar yapmış, güzel
kalbini gören herkes elinden geldiğince ona destek olmuş, o kadar ki o
gece ülke gündemi yetmemiş dünya gündemine girilmiş. (Bütün bunlar Ömer İplikçi
sevgisi mi sadece? Hiç zannetmiyorum.^^) Bir bakıyorsunuz hastalığını tam
atlatamasa da mecburen sete dönmüş ve setin önünde saatlerdir bekleyen çılgın
kalabalığa çıkmış, 'Hava çok soğuk, burda beklemeyin üzülüyorum, hepinizle
tek tek fotoğraf çekilicem' diye açıklama yapacak kadar hayranlarına
saygılı ve anlayışlı. Hani derler ya, kalbinin güzelliği yüzüne yansıyan
insanlardan o.
Yazı devam ediyor...