Hırçın kız
Küçük yaşta mağdur olan, hayata karşı gardını alan kız, bunu
spor olsun diye değil kendisini savunmak için yapıyordu. Hayatın acımasızlığı,
dikenli yolu, tatsızlığı vardı. Songül’ün ise bunların hepsiyle baş etmeye
çalıştığı sert görünümü. Dimdik durmak felsefesi olmuştu. Kalbi yumuşarsa, kolu
kanadı kırılabilirdi. Acırsa, acınacak hale düşebilirdi.
Evi, yurdu, her şeyi yetimhane olmuştu. Ve oradaki kızlar kardeşi, anası, babası, sırdaşı olmuştu… Yaşı arkadaşlarından büyük değildi;
yalnız yüreğinin büyüklüğü onu daha olgun yapıyordu. Yenilmemek için, güçlü
görünmek için daha fazla çaba sarf ettiği belli oluyordu.
Gönül işlerine pek inandığı söylenmezdi. Kim bilir, belki de kimseleri kırmak ya da kırılmak
istemiyordu. Hüzün yaşamak istemiyordu. Belki de güven duygusunu yakalaması
zordu. TGünlerden bir gün karşısına Leonardo Güney çıkıp Eros’un okunun Songül’e saplandığını söyleyene kadar…