Bu yazıya başlarken midemde uçuşan kelebeklerin hareketini önleyemiyordum, tıpkı seans başlamadan önce sinemanın koltuklarında kıpırdamadan otururamadığım gibi. Nasıl başlamalıyım diye düşünüyordum devamlı. Daha ilk sahneler perdede görünmeye başladığında Hande Doğandemir’in bu filmde olmaktan keyif aldığı belli oluyordu. Hatta tüm ekip o kadar içten çalışmışlar ki, filmin her köşesinden "tatlılık" akıyordu. Ayrıca teknik kısımdan anlayan biri değilim ama çekimler, detaylar o kadar güzel yansıtılmış ki filmin asıl enerji kaynaklarından biri de görüntüleri olmuş. Yönetmeni Andaç Haznedaroğlu'na teşekkür ederiz.

Hande Doğandemir filmle ilgili bir röportajında "Anlattığımız hikaye farklı bir hikaye değil asıl önemli olan nasıl anlattığımız’’ demişti. Sahiden öyleymiş. Her Şey Aşktan’ın hikayesi herkesin hayatının içinden bir hikaye (asla klişe demek istemiyorum değil çünkü) ama bunu beyazperdeye o kadar  büyülü ve o kadar ince aktarılmış ki filmin gerçek bir zeka ürünü olduğu belli. Spoiler vermek istemiyorum ama filmde Pelin ve Burak’ın ilk karşılaşma sahnesi kalp ben :) Topuklu ayakkabı giymeyi beceremeyen ben, bir baktım evin içinde topuklu ayakkabılarla ritm tutmaya başlamışım ^^

PELİİİİİN! O kadar sevdim ki Pelin’i.

Her insanın karşısına bir Burak çıkacağını bilsem hep hayal kırıklığı yaşamak isterim. Tabii ki de Burak gibi güzel insanlar hala daha var sokaklarda... O nasıl bir ideale ulaşmaktır, o nasıl güzel insanlıktır arkadaş! Kendini dünyanın tozundan dumanından arındırmayı becermiş, içinde geçmişinden kalan derin yaralar olsa bile mutlu olmayı ya da olabilmeyi çok güzel başarmış, yetenekli, duyarlı bir adam. Burak parti kur oy verelim! Karşıma çıksa Pelin gibi kafamın ve kalbimin en güzel, en sade yerine koyarım onu. Sonuçta Burak gibi bir adam ancak süsleyebilir kişinin kalbini, zihnini. O nedenle Buraklar üzülmesin, dayanamayız!

İlker’e gelecek olursak (ki gelmek istemiyorum) hayatımda onun kadar da arsızını görmedim diyebilirim. Şu an spoiler vermemek için detaylı bir şekilde anlatmayacağım ama kendimi zor tutuyorum! Ve bence İlker de fazlasıyla içimizden biri çünkü her yerde bu denli "maço"lara rastlıyoruz. Ayrıca Mithatcan Özer’e ba-yıl-dım! O nasıl bir "itici"liktir arkadaş! Galiba ilk oyunculuk denemesiymiş fakat buna rağmen bdeneyimli pek çok oyuncuya taş çıkartır.

Boks, tango ve diğer dans sahneleri şahane ötesi şahaneydi! Kadın-erkek ilişkilerini bu şekilde tasvir etmeleri inanılmaz orijinal bir fikir olmuş, şahsen ben bayıldım. Ve tabii ki aslında en büyük alkış bu değerli filmi yazıp yöneten Andaç Haznedaroğlu’na gitmeli. Büyük bir emek olduğu kesinlikle ortada. En önemlisi zekasını ve yüreğini ortaya koymuş, bu sebeple de film izleyiciye en kaliteli şekilde geçecektir diye düşünüyorum. (Şahsen ben on kez daha izleyebilirim.) Kalbimi pır pır ettiren bu tatlı ve samimi filmde emeği geçen, bize ulaşmasını sağlayan herkese binlerce teşekkür ederim!

Özellikle Hande Doğandemir-Şükrü Özyıldız-Mithatcan Özer üçlüsü geometrideki muhteşem üçlüden daha da muhteşem olmuş! Onları yanyana getiren yapım ekibine de ayrıca teşekkür ederim! İlk defa bir araya gelen bir kadro ancak bu kadar uyumlu olabilirdi.

KISA KISA

● Filmin müzikleri görüntüye ayrı bir tat katmış ve inanılmaz güzel olmuş!

● Styling yıkılıyoooo! Kıyafetler,aksesuarlar  ve bu tür geri kalan bütün detaylar şahaneydi, izlerken gözlerimden kalp çıktığını hissettim doğrusu!

● Eğer kaliteli bir iki saat geçirmek istiyorlarsa mutlaka bu filme gitsinler.

● Filmin insana verdiği mesajlar çok anlamlıydı. Kadının isterse her şeyi yapabileceğini ve kadının gücünü göstermesi ayrı bir güzellikti diye düşünüyorum.

● Bundan sonra GÜZEL ŞEYLER BİZİM TARAFTA! :)