Azizname…
1995’te Ankara Devlet Tiyatrosu’nda seyircisiyle buluştuğunda 7 yaşındaymışım.
Ne Azizname gibi bir oyunu izleyecek ne de izlediğimi anlayacak anlayabilecek
kapasitesindeymişim. Ama zaman işte… Geçti. Aziz Nesin’in 100.doğum yılı
sebebiyle bir topluluk oynasa da izleyebilsem dediğim oyun
Ankara Sanat Tiyatrosu’ndaydı! Gitmeden oyun ile ilgili araştırma
yaparken Devlet Tiyatroları’nın dijital arşivinden, oyunun 1995’teki broşürünü
buldum. Ankara Sanat Tiyatrosu’ndaki efsane prömiyeri ve 24 Ocak 2016’daki
oyuna geçmeden önce 1995’teki broşüründen bir sayfayı paylaşmak istiyorum:

Azizname, 2015-2016
sezonunda Ankara Sanat Tiyatrosu’nda yeniden Yücel Erten rejisiyle aşağıdaki
künyesiyle karşımızda:
Yazan:
Aziz Nesin
Uyarlayan
/ Yöneten: Yücel Erten
Yönetmen
Yardımcısı: Mahir İpek
Reji
Asistanları: Özgür Avcu
Müzik:
Turgay Erdener
Koreografi:
Salima Sökmen
Işık
Ve Ses: Mehmet Kızılgül
Oyuncular:
Ali Seçkiner Alıcı, Özgürcan Çevik, Nalan Güreş Demirel, Hakan Güven, Zeynep
Ekin Öner, Yıldırım Şimşek, Mehmet Ulusoy, Bülent Yıldıran
Aynı
oyuncuları, aynı sahnede beş yüz milyon kere de izleseniz, eğer gerçekten gönül
bağı kurmuşsanız, salonun ışıkları her kapandığında, tiyatroya ilk kez gelmiş
gibi heyecanlanıyorsunuz. Tecrübe ile sabit. Kaldı ki başta oyunun uyarlayıcısı
ve yönetmeni Yücel Erten olmak üzere Ankara Sanat Tiyatrosu sahnesinde bulunan
herkesin, eseri okurken gözünüzün önünde canlanandan çok daha fazlasını ortaya
koyacağını biliyorsunuz. Ben de bu güvenle salona girdim ve yine yanılmadım,
yine yanılmadım, yine yanılmadım. Ağızlarından çıkan her kelimenin hakkını
veren bir performans ile karşı karşıyaydım.
Susmak mı?
Oyun,
piyanonun başındaki Özgün Ersoy ile Ali Seçkine Alıcı’nın sesinden “Yazıt”ı ile
başlıyor. Oyun sırasında oyuncuların ağızlarından çıkan her kelime sanki dün,
sanki bugün yazılmış gibi. Düzen değişmiyor, sorunlar değişmiyor, taşın gediği
belki elli yıldır orada. Onun da yeri değişmiyor. Taşı eline alan, “Alacakaranlık”ı umursamadan, gediğini de ezbere bildiği için gözü
kapalı yerleştiriyor. (Ne düzen ne de düzülen değişmediği için olabilir mi
acaba?)
İçimden
her hikâyeyi her sahneyi en ince ayrıntısına kadar anlatmak geçiyor ama
anlatmakla olmaz; gidip görmeniz lazım!
Konumuz
Azizname ama siz Azizname’den önce yine Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnelenen
Tesadüfen Kadın: Elizabeth ve
Beş Para Etmez Varyete oyunlarını iyice
bir izleyin, derim. Bugün izlediğiniz oyunlar, kim bilir yarın Azizname’de
karşınıza çıkar. ^.^
Padişah olmak için kime başımızı vuruyoruz?
Oyunculara
gelince… Hepsini defalarca, Ankara Sanat Tiyatrosu dâhil ve hariç, izleme
fırsatım oldu. Defalarca daha da izlerim. Onda sıkıntı yok da artık “beğenmek”
ile ilgili sıfatım, edatım, fiilim kalmadı. Ben “Çok güzeller!” diyeyim, siz
anlayın.
Gün
içerisinde bir şeylere, birilerine kızıp, bir isyan ifadesi olarak “X ülkesinde
de doğmuş olabilirdim. Neden buradayım?” sorusunu defalarca kendimize soruyoruzdur.
Bakmayın… Kızıyoruz, küsüyoruz ama başka bir topraklarda da Aziz Nesin gibisini
zor buluruz. Bunu Azizname’yi ikinci kez izledikten sonra daha iyi anladım. Bu
arada evet, oyunu iki kere izledim. İlki prömiyerdi. O kadar coşkuluydu ki ne
kahkahaların içinden gözyaşlarımı ne de gözyaşlarımın içinde kahkahalarımı
ayrıştırabildim. 24 Ocak 2016 yani Uğur Mumcu’nun katledilişinin 23.yıl dönümünde
Ankara Sanat Tiyatrosu’nda Azizname için bulunuyordum. Uğur Mumcu’nun
katledilişi çocukluğumun en travmatik hadisesidir. Konudan sapacağım ama
paylaşmak istiyorum. 24 Ocak 1993’te eski adıyla Karlı, bugünkü adıyla Uğur
Mumcu’nun Sokağı’nda oturuyorduk. Patlamanın ardından babamın kapının önünde
üstüme siper olmasını, çatlak camlarımızı ve tüm gün olmayan elektriğimizi çok
net hatırlıyorum. İşte ben o gün bugündür karanlığın her türlüsünden çok
korkarım. Bu yüzden 24 Ocak’larda Uğur Mumcu’nun ruhunun olduğu yerlerde olmak benim
için kıymetlidir, önemlidir. Laf, lafı açtı yine nerelere geldik. ^.^
“Bir kafiye uğruna uzatma artık sözü,
Daha sen lep demeden, anlayanlar
görmüşüz.”
Dediğinizi
duyar gibi o yüzden lafı özete bağlıyorum.
**
Azizname,
Ankara Sanat Tiyatrosu’nun ruhuyla gönlümüzün en güzel yerine yerleşecek çok
güzel bir eser. Bize düşen olup biteni anlamak için böyle eserlere ve bu
eserlere can veren topluluklara dört elle sarılmak. O kadar yazdın ama hiçbir
şey anlamadım diyenler için oyunun biletlerine ulaşabileceğiniz bağlantıyı da
BURAYA bırakıyorum.
Ankara
Sanat Tiyatrosu’nda görüşmek üzere.
"Tiyatro iyidir, iyileştirir!"Bunlar da böyle dursun: 