Sarmaşık: Denizin ortasında, sarmaşıklar arasında...

Sarmaşık: Denizin ortasında, sarmaşıklar arasında...
"Ee gittiler..."
İflas eden bir armatör, denizin ortasında kalan gemi mürettebatı, sarmaşıklar, salyangozlar… Deniz dalgalı, sinirler gergin, gelecek belirsiz…

Sarmaşık filminin çekimlerine başlandı, festivaller gezildi, ödüller kazanıldı. Ne zaman vizyona girecek? Belli değil. Yine aynı döngü, yine festivaller, ödüller. Vizyon tarihi? Belli değil. Açıkçası beyazperdede izlemekten umudu kesmiş, DVD beklemeye koyulmuştum ki vizyon tarihini öğrendim. O gün bugündür içim içime sığmıyor. Günlerdir yüksek dozda heyecana sahip bir şekilde gün sayıyorum. Ve işte o beklediğim gün nihayet geldi! Gittim, izledim, büyülendim, geldim.

Sarmaşık, “İşlevini kaybetmiş bir otorite, hiyerarşik konumunu ne kadar devam ettirebilir?” sorusunun cevabını ararken, karmakarışık bir hale getirdiği hikayesini de ustalıkla açıyor. Önce karakterlerini tanıtıyor, sonra karakterlerin birbirleriyle kurduğu bağı teker teker sınıyor, finale geldiğinde ise o ana kadar anlattıklarıyla seyirciyi baş başa bırakıp düğümü seyircinin çözmesini bekliyor. Tolga Karaçelik, bambaşka bir final tasarlayabilirdi, salondan çıktığımızda kafamızın içinde soru işaretleri dönmeyebilirdi ama tercihi bu yönde olmuş. Doğrusu, ben seyirciye bırakılan sonları severim. O yüzden finalde belirsiz kalan kısımlarla ilgili bir sıkıntım yok.

Tolga Karaçelik, Sarmaşık’ı hem yazıp hem de yönetirken ona görüntü yönetmenliğinde Gökhan Tiryaki eşlik ediyor. Ki kendisini de severim. Filmin kadrosunda Nadir Sarıbacak, Kadir Çermik, Hakan Karsak, Özgür Emre Yıldırım, Osman Alkaş ve Seyithan Özdemir bulunuyor. Müzikleri ise Ahmet Kenan Bilgiç imzalı.


Günlerce denizin ortasında belirsizce beklerken kim çıldırmaz ki?

Cenk, Alper, Nadir, Kürt, İsmail ve Beybaba. Hepsinin gemide kalmak isteme sebebi farklı olsa da, ayrı hayatlara sahip olsalar da birbirlerinden farkları yok. Gemi ne kadar uzun süre demirlerse açlık o kadar zorlayacak, suyun ortasında kalmak o kadar bunaltacak. Birbirlerine tutunmak, destek olmak zorundalar. Peki olabilecekler mi? İşte burası çok önemli.

Beybaba kamarasında zengin sofrasını kurup, keyif sürerken erzak sıkıntısından kıvranan, eski mutfak görevlisi tarafından saklanan sucuğu bulunca çocuklar gibi şen olan mürettebat arasında bir uçurum var. Bu uçurum kimi zaman daha keskin vurgulansa da finale gelene kadar türlü virajlar aldığını söyleyebilirim. Hatta bir yerde Beybaba’nın değiştiğini düşünmek üzereyken tek bir hareketiyle sağa sola savrulduğumu da belirtmeliyim. Zaten bizi finale kadar heyecanla oradan oraya sürükleyen de bu uçurum oluyor. Özellikle Beybaba ve diğerlerinin karşı karşıya geldiği her sahne gerilimi bir tık daha arttırırken, Cenk’in öfkesini de katlıyor.

Beybaba’nın mürettebatla arasındaki uçurumu daha da belirginleştirmek adına önce İsmail’e, sonra Nadir’e yaptığı konuşmalar da karakterleri anlama sürecinde oldukça önemli. İsmail, baştan sona temkinli yaklaştığım, finalde dahi hakkında net bir şey söyleyemediğim bir karakter olarak tamamladı Sarmaşık yolculuğunu.

Nadir, en koruyup kollamak istediğim karakterdi. Ekmek parası derdinde, görevlerinin bilincinde, yerini bilen, arkadaşlığın da farkında biri olan Nadir, kırılgandı da aynı zamanda. Belki de bu yüzden korumak kollamak istedim onu.

Ağzı var dili yok ekolünün son temsilcisi Kürt karakteri üzerine uzun uzun düşünmek gerek. İzlemeyenlerin keyfini kaçırmamak adına bu meseleye hiç girmeden rotamı değiştiriyorum. Çünkü Kürt, olmasa da olurmuş gibi görünse de hikayenin yapı taşı karakterlerinden biri.


Özgür Emre Yıldırım olleyy! 

Gelelim Cenk ve Alper’e. Sarmaşık’ın gülen yüzü Alper’le öfkeli yüzü Cenk’in karşılaştıkları ilk anda sanki yıllardır tanışıyormuş gibi dost olması ne güzeldi öyle… Alper karakterine can veren Özgür Emre Yıldırım’a bayıldım. Kendisini ilk kez izliyorum, bundan sonra takipçisi olacağım. Yüzünden okunan toyluğuyla, “Herkesle iyi geçinirim ama dostluk başkadır” hissi yaratan saklı hırçınlığıyla Alper belki de en yakın hissedebileceğimiz karakterdi.

Ve Cenk! Gemiye adım atar atmaz kişiliğini güverteye seren, ne öfkesini, ne dostluğunu sakınan Cenk. Hırsızlık yapandan çalarak hayatını sürdürürken yakalanınca, başı polisle belaya girmesin diye kendini gemilere atan Cenk’in -fonda Cem Karaca’nın sesiyle “Deniz üstü köpürür”ün ritmine kapılmışken- anlattığı hayat hikayesi filmin en iyi sahnelerinden biriydi kuşkusuz. Nadir Sarıbacak’ın Cenk yorumu için söylenecek şey çok…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER