Güneşin Kızları: Elveda uzaydaki mavi gözlü çocuk
02 Aralık 2015
Ben senin sahilde adını haykırdığın adamım... Sen artık o adam da değilsin!
Şimdi bu replikleri buraya yazdım diye çok anlam içeren sahneler olduğunu sanmayın. Bizim ve kendinin kalbini soğutacak cümleyi sarf etti evet Selin ama ayaküstü ve Elif’in gelmesiyle kesildi ve etki bırakmadı. Oysa sahildeki o buz gibi ya şimdi ya hiç konuşmasından beri yüreğimizi bir mengene gibi sıkan tespitin üstüne basmıştı Selin. Ali’nin içinden Selin’in elinden tutup bakın ben sevgilim çok güzel, hem de beni çok seviyor, o kadar seviyor ki dünya üstünde hiçbir kadın bir erkeği o kadar sevmemiştir diye ispatlamaya çalışan ego tavan bir adam çıktı. Günaydın Ali, biz Selin’in adını ne koşullarda haykırdığını TC Kimlik numaramız kadar ezbere biliyoruz. Sen ona “Rüzgarıma fısıldama” “Zorlama kendini”, “Yapmak zorunda değilsin” diye pranga olurken ve korkarken o adımdan sonrasından o artık içimde tutamıyorum diye seslenivermişti uzaya doğru. Çok da doğru yapmış uzaya seslenmekle çünkü dünyadaki Ali’yi sevmek çok zor ve her zamanki gibi Selin bunu hepimizden önce anladı.
Daha basit bir şey öpücük...
Ben Ali’deki değişimin terastaki öpücükle birlikte başladığını düşünüyorum. Selin’e kurduğu amansız sevgili olalım baskısının bir şeylerin yetmemesi olduğu çok belli. Bunca kıskandırma, inat, aşağılama silsilesinde bir bankta yanyana oturma ve yalnız kalma fırsatını yakaladıkları ilk anda bu konuya dönmesi hiç tesadüf değil. Selin’in Ali’ye karşı dirençli olmadığını zaten biliyoruz ama Selin'le Ali’nin arasında hiçbir şeyin basit olmayacağını bilecek kadar da uzun zamandır takipteyiz. Selin itirafının arkasında yine efeler gibi dururken Ali’ye Elifle ilgili şüphelerini söylemeye de devam ediyor ve biz yine de Elif ile ilgili bir tane bile şüphe kırıntısının Ali’nin içine yerleşmediğini görerek deliriyoruz. “Ben seninle konuşmayı seviyorum, konunun bir önemi yok” derken Selin’i bir kez daha gözündeki mavilerle kanatlandırıyor Ali, ama bu sefer o kanatların daha da acı bir şekilde kırılacağına daha çabuk şahit olacağımızı hissediyoruz.
Düşmanımın düşmanı benim dostumdur...
Selin kendisi seçmedi Tuğçe ile ortak olmayı, ama o kadar yalnızlaştırıldı ki neredeyse itildi buna. Kimse bu kadar yalnız kalmaya onu da geçtim daha dün gelen bir kız için kenara atılmaya dayanamaz. Tuğçe de zaten buna dayanamadığından yaptığı kötülüklerin cezasını bir şekilde çekti. Şimdi ortak bir paydada birleştiklerinde Elif’in gizli ajandasından çok kıza genel bir gıcıklık besledikleri yönünde hemfikirdiler. Zaten kim beslemiyor ki? Ama konumuz bu değil. Bu ittifakı Ali saniyesinde yakalarken Elif’e hep destek tam destek halinden bir nebze bile olsa geri adım atmama hali devam ediyordu. Ama hepimiz telefon gaspından daha ince detay hazırlanmış bir plan bekledik kızlardan.
Sabah tersliyorsun, şimdi özlüyorsun...
İşte bizi bu Ali bizim Ali, bu değil, ama bu da olabilir, belki de değildir sorunsalımızın söze dökülmüş hali. Selin, Elif ile ilgili büyük bir ipucuna eriştiğini düşündüğü anda bir kez daha Ali’nin yüksek sesiyle karşılaştı. Birbirlerinin yaralarına sarılmış insanların düzgün bir iki cümle konuşamıyor olması ne kadar tuhaf gelse de bize ve ne kadar çelişkiye düşsek de konunun önemi olmadan Selin'le konuşmayı seven Ali’nin kendini otomatik kapamasıyla, yine de ümidimizi kaybetmeden izlemeye devam ettik. Çünkü bir noktada Ali, Selin’i dinleyecekti öyle değil mi? Akşam halasını bahane ederek odasına daldığında ve paylaşmak istiyorum dediğinde malesef eski etkisini yaratamadı Selin’de. Annesi “Seni sevmek beni acı veriyor” dediğinde başkasına koşmasını yadırgadığımızdan olacak biz de unutamamıştık yaşananları. Selin de unutamamış olacak ki “O kişi de ben oluyorum yani” diyerek küçük çaplı bir ayar vermeye çalışsa da yüreğimizi soğutmaya yetmedi malesef. Ali, Selin’i özlemişti, Ali’nin Selin’in sarılması gereken yeni yaraları vardı ama Selin’in Elif'le ilgili kuşkularına ortak olmadan o kapı artık ona kapalıydı.
Senin Tuğçe’den ne farkın kaldı...
Şöyle ki Tuğçe’nin tuzağına Ali de büyükçe bir katkı yapmıştı, ama hafıza-i beşer nisyan ile malüldür durumundan Selin dahil herkesin gözüne konu ile ilgili perde inmiş gibiydi. Yanlış anlaşılmasın Selin’in büyük hatası gerçeği araştırmak değildi, o gerçeği kalabalık bir gruba yayın yapmaktı ama Elif’in Ali ile dudak dudağa görüntüsünün bir bedeli de olmalıydı. Demem o ki, ne Elif’in umarsız çıkışı, ne de Emre’den, Nazlı’ya ve dahi Ali’ye kadar herkesin orantısız atarı Selin’i bizim gözümüzde hatalı yapmaya yetmedi. Haftalarca AlSel’i AlSel yapan her özel anın paralelliğinde izlediğimiz bir Elif vardı ve sonunun da bir GK klasiği olarak ya bir CD’den ya da bir internet linkinden gitmesi kaçınılmazdı. Ama Selin’e yapılanla bunun aynı kefeye koyulması adalet duygumuzun derinlerden bir yerden sarsılmasına sebep oldu. Selin’in gerçekte özür dilememiş olması bir miktar rahatlık verse de ailemizin müstehcen görüntü silme gönüllüsü Can’ın üstün çabalarıyla Selin’in Elifi temize çıkarmaya çalışması biraz üzdü. Zira ortada gönüllü yapılmış bir performans vardı ve eve yayılan kibrit kutularından pek de gurur duyulmayan bir geçmiş olduğu izlenimini almamıştık. Ama konumuz yine Elif değil. Ali, Selin’in tek motivasyonun kıskançlık olduğunu düşünerek daha önce Selin’in olayında dahi yaşamadığı derecede büyük bir suçluluk duygusu türetti. Elif tabiki yakaladığı damarı bilecek kadar profesyonel olduğundan Melisa’nın da şartlı desteğiyle yürüdü oradan ve Ali Selin’e karşı saygı sınırını yine yeni yeniden aştı.
Ne oldu vicdanına, ne oldu kalbine?
Şimdi biraz da Ali’ye dönelim... Sevilay’ın “Selin zarar verebilir” sözü kulağında küpe kalmıştı. Selin’in herhangi birine plan kurarak kötülük yapabileceği fikri Ali’yi çıldırttı. Hep böyle plan, kötülük, sevgisizlik çerçevesinden geçtiği için yaşamı boyunca Selin’in yaralarını saran kız mertebesinden indiği her anda o soğuk maskesini takıp başlıyor hayat dersine. Ama bu dersler Selin’in önceki başarılı sınavlarını hiç kapsamadığından hep bir yanı boşta kalıyor ve Ali’yi mantıksız bir noktaya sürüklüyor. Acımasız sözlerini yine bir bir sıralarken ve yine Selin’e inanmamayı seçerken eski Ali’den kalan son mavileri de siyaha boyuyor. O Ali ki “Ben her zaman senin yanındayım” diyerek bir yalana inandırmışsa bizi, biz onu Elif’in sahte gözyaşlarının yanında bırakmaya çoktan razıyız. O Ali ki “Seninle cehenneme bile gelirim” derken okşamışsa Selin’in başını ve sonra cennetinden kovduğu şeytan ilan ediyorsa aynı Selin’i Havvasına elmayı yediren, o ellerle Elif’i teselli ettiği yerde kalsın deriz.
Ben hep senin gamzelerini öpmeyi istedim...
Yine döndük öpücük meselesine... Ali sahilde Selin’i öptüğü andan beri biliyor ne istediğini. Ama istediğine nasıl ulaşacağını bilmiyor. Sevildiğini her an duyması gerekiyor, egosunun sürekli cilalanması. Selin ona olmaz dediğinden beri yörüngesinden kaymasının ana nedeni bu. Selin’i ne kadar sevdiğine bir sınır koyamadığından aynı sonsuzlukta Selinsiz kaybolmak üzere olduğunu düşünüyor. Acele etmesi, Selin’i sınıra kadar zorlamasının sebebi bu. Sarhoşken bir maskeyi tutsa öbürünü tutamadığından bizim bildiğimiz gibi oluyor. Bu sefer de istisna olmadı. Bir yandan anlamsızca kızıp bir yandan anlamlı bir hediye düşünerek yaman çelişkisini dışa vuruyor ama sarhoş olmasa belki de Selin hiç bilmeyecek ona aldığı hediyeyi, vermeye yetmeyecek cesareti. Selin zaten bildiği şeylere bir kez daha kulak misafiri oluyor, zaten Nazlı’ya anlatmasıyla artık Ali’ye olan aşkını içinde tutamadığını gösterse de ipleri eline alacak cesareti buluyor Ali’nin sarhoşluğunda bir kez daha.
“Sen özür dileyeceksin” “Ben dilerim” “Aferin”
Gelelim şarkı meselesine... Ali, "ben Elif’e söyledim" dese de biz o şarkının kime gittiğini biliyoruz sözlerinden ve Selin’in dinlerken ki mutluluğu gözümüzün önünden gitmiyor. Zaten bilmemek mutluluktur. Bir zamanlar “Senin gözlerine bakınca bana isteyerek zarar verebileceğini inanmıyorum, olmuyor” diyen Selin’e doğum gününde “Beğendin mi? Ama bu sana değildi” diyebilecek bir Ali Mertoğlu hepimiz için yeniydi, Selin’i pusu kurmak ile suçlarken Elif’e, kendisi daha büyüğünü kuruvermişti bir çırpıda. Selin 18. Yaş gününe yanında Ali olmadan gitti, pastasını onsuz kesti ve bu anlarda Ali, Elif'le bu pusuyu hazırlamakla meşguldü demek ki. Sonra “Özür” diye buyurdu haşmetmahapları ve işte o anda Ali Mertoğlu’nun kalan son kırıntılarını da yok ediverdi.
Ali’yi Ali’ye rağmen Ali için seven koca gözlü, koca yürekli kızı gözünü kırpmadan harcadı Elif’in bir damla gözyaşına. Biz eski Ali Mertoğlu’nu tüm medcezirlerini savunmaya hazırdık, en nihayetinde biz onu Selin'le beraber “Kalbi kırık küçük bir çocuğun” gözlerine bakarak sevmiştik. Onun sırtındaki yaraları görünce Selin ile birlikte bizim de gözümüz dolmuştu. O çocuk ki sadece Selin çağırdığında geliyordu ama ne kadar çağırdıysa da gelmedi bu sefer, Selin onun içindeki küçük çocuğu çıkarıp Elif’e vermişti çünkü. Selin, Ali’nin yaralarını sarılıp geçirince sanki Selin’in hiç yarası yokmuş gibi onu bir kenara itmişti Ali ve hayatındaki tek gerçekten uzaklaşmıştı. İşin gerçeği Ali Selin’e hiçbir zaman güvenmemişti, gönüllü oynadıkları oyunlar farketmeden o kadar çok yara bırakmıştı ki Ali Selin’i oyuncak gibi görmeye başlamıştı bir yap-boz misali. Tuğçe’nin “Gerizekalı, Salak” diye bağırması malesef yüreğimizi soğutmaya yetmedi.
Uzaydaki mavi gözlü çocuk... Hoşçakal!
Bilenler bilir, bütün bu olanlar süresince Selin’in biraz daha ayakları üstünde durmasını istediğim anlar çok oldu. O arabaya binme Selin, o eve gitme Selin. Bırak ne hali varsa görsün Selin. Ama Selin çok dirayetliydi, biz inanmasak da o bir şekilde inandı Ali’nin bir noktada doğruyu göreceğine. Evet, en sonunda Selin Ali’nin istediği noktaya geldi, ona konuşmadan evet diyecekti, çünkü eski Ali anlatmadan anlardı. Onun yerine konuşarak elveda dedi, yeni Ali onu da tam anlamadı bence. O uzaydaki mavi gözlü çocuğa aşıktı, onu tanıyordu, onunla olmak istiyordu. Dünyadaki soğuk bakışlı adamın yanında buz kesiyor, kendisini kaybediyordu. Hele ki o adam başkalarını siper alarak kendisini hedef aldığı zaman. Ama Selin’in ona acı vermesinden deli gibi korkan Ali tek bildiği yöntemi kullanıp ona acı vererek ayakta kalıyordu ve koca yürekli kız buna da olsun varsın diyebiliyordu.
Esas şaşırtan bu vedanın bile Ali’yi Selin’in peşinde koşup ayaklarına kapanmaya itmemesiydi. Sakince gidişini izlerken nasıl olsa bir şekilde kendimi affettiririm rahatlığı çok belli oluyordu. En kusursuz cinayeti soğukkanlılıkla işlemiş, 18 yaşında bir genç kızın saf aşka olan inancını yerle bir etmişti ama hala daha hatalarıyla yüzleşmiyordu. Selin tam olarak veda etti mi bilmiyoruz inşallah etmiştir ama biz böylelikle veda ettik uzaydaki mavi gözlü çocuğa... ve bizim bildiğimiz Ali Mertoğlu'nu gömdük gitti tarihin sayfalarına.