Kalbim Ege'de Kaldı: Şiveli Romantik Komedi sevenler kaçırmasın!
25 Haziran 2015
“Büyük aşklar nefretten doğar.”
Duygu Tombak
2015 yılının tüm Çarşamba günlerini komple Limon Yapım’a ayırdım. Poyraz Karayel’in sezon finali yapmasına müteakip Kalbim Ege’de Kaldı yine bir Limon Yapım işi olarak Çarşamba akşamı ekranın önünde yerimi almamı sağladı.
(Yekten Güzel Köylü dizisini izlemediğim ve konusuna hâkim olmadığım için karşılaştıramayacağımı söyleyeyim. Ama rivayetler ikisinin birbirine benzediği yönünde. Tam bu noktada kendime “parmak izi” örneğimi hatırlatıyorum: Uzaktan aynı, yakından farklı.)
Yaz sezonu başlayan işlerin en güzel yanı kesinlikle sıcacık olmaları. Kalbim Ege’de Kaldı da bu sıcacık işlerden sadece bir tanesi olmuş. Çeşme/Ildır görüntüleri eşliğinde kendini oralarda hissetmeyen yoktur diye düşünüyorum. Görüntüler bu anlamda çok doyurucuydu. Kostüm, makyaj gibi unsurlar da mekân gibi “fresh” ve iç açıcıydı. Gözümü yoran, rahatsız eden bir şey olmadı.
Biz, izleyiciler genelde evlilikleri en son görmeye alışığız. Böyle ilk bölümlerde öpücükler, evlilikler gelince, zorla da olsa, ayrıca bir hoşumuza gidiyor. Tıpkı Mustafa ve Zeliş’in hikâyesinde olduğu gibi. Alper Saldıran’ı Mustafa karakteriyle izlemek keyifliydi. Hikâye ilerledikçe nasıl bir tatlı romantiğe dönüşeceğini merak etmedim desem yalan olur. Oya Unustası’nı ise Zeliş rolünde sevdim. Zeliş’in ruhundaki rahatlık ve güveni hissettim. Abartılı mıydı? Belki biraz. Ama kesinlikle rahatsız edici gelmedi. Peki, en çok kime inandın, hangisi daha gerçek diye sorarsanız kesinlikle Iraz Nene (Celile Toyon) ve Zeliş’in abisi Cabbar (Lemi Filozof) derim. Gerek Iraz Nene gerekse Cabbar gibi insanların etrafımızda var olduğunu bilmek, kendimi onlara daha yakın hissetmemi sağladı.
Dramlardan alışık olduğumuzun aksine, öyle karman çorman ilişkiler yumağının olmaması da ekran önünde çok hoş duruyordu. Haftalarca süren gizemli, alengirli durumlar Kalbim Ege’de Kaldı ile yerini tatlı, aşk doğuran tatlı oyunlara bırakması çok güzeldi. Kürük ve Gıpgıp aileleri arasındaki tatlı-sert münasebetler ise ilk bölümden çok dozundaydı. Kişiler, çiftler ve aileler olarak baktığımda kimseye torpil geçilmemiş olduğunu hissettim. Neredeyse tüm karakterlerin dertleri anlatacak fırsat verilmişti. Ne “Başka birileri yok mu?” diye arandım, ne de “Ay, her yerden birisi çıkıyor!” diye söylendim.
“Büyük aşklar nefretten doğar.” klişesinin bayrak tutanı olduğum için zaman içinde Mustafa ve Zeliş’in gönüllerinin birbirine nasıl kaydığını izlemenin, sıcak yaz gecelerinde izleyicileri serinleteceğini; soğuk kış gecelerini ısıtacağını düşünüyorum. Umarım yolları uzun olur.
Senarist Gül Abus Semerci, yönetmen koltuğunda Ömer Uğur ve Eray Koçak'ın nezdinde tüm ekibe başarılar ve bol reytingler dilerim. Tanrı onları reyting canavarından korusun, emeklerini boşa çıkartmasın!