Bim bam bom, çok şükür dostlar! Bizim de artık
Beş Kardeş’imiz var!
Fatmanur Şekerci
“Onur Ünlü’den Beş Kardeş geliyor.” dediler, tam yedi ay oldu. Ha geldi ha
gelecek, aa yeni tanıtım mı gelmiş, ooo kadroda o da mı varmış diye diye
sonunda kavuştuk. Onur Ünlü’ye ve bu şahane kadroya güvenim tamdı ama iki
şeyden korkuyordum dün akşama kadar. Biri Leyla
ile Mecnun’dan beri bir türlü kurtulamadığımız “Serkan Keskin=İsmail Abi”
fikri, diğeri de beklentilerimin şamar olup suratıma çarpması… İki bölümü
birleştirip kemiksiz 140 dakikayla karşımıza çıkmalarını saymazsak, ikisi de
olmadı çok şükür.
Karakterlerin biri bile “Keşke olmasaymış.”
dedirtmedi. Sırf hayatı tespih yapıp salladığı için bile dayaklık olan
Taşkın’dan (Ahmet Kaynak) tutun, Canan’ın (Nihal Yalçın) yüreklere korku salan
ağabeyi Hakkı’ya (Serhat Talay) kadar hepsini izlemek ayrı keyif verdi.
Kardeşler zaten başımın tacı… Yukarıda bahsettiğim gibi, Sait (Serkan Keskin)
“kocaman yürekli ağabey” olmasına rağmen İsmail Abi’ye benzemeyerek de kendini
sevdirdi. Hatta İsmail Abi’ye benzeseydi bu kadar kabullenemeyecektim
diyebilirim. Sait’in, Serkan Keskin’in yaptığı her işte İsmail Abi’yi aramanın
ve Serkan Keskin İsmail Abi’den başkasını oynayamazmış gibi davranmanın sonunu
getireceğini umuyorum. Bunun dışında Orhan’ın (Osman Sonant) saftirik halleri,
Nazım’ın (Nadir Sarıbacak) çocuksu duygusallığı, Turgut’un (Tansu Biçer) olgun
ama biraz kaçık tavrı ve Aziz’in (Fatih Artman) serseriliği gayet dozunda ve
tatlıydı.
Hikaye ne kardeşlerin başlarına aldığı belalar
üzerinden yürüyor, ne de Sait ve Fahriye’nin aşkını merkeze alıyor. İkisi
arasındaki dengeyi çok önemli görüyor ve bozulmamasını diliyorum. Gidişatla
ilgili tek bir sıkıntım var, o da Orhan ve Turgut’un aynı kadına, Şevval’e (Ece
Dizdar) aşık olması… İki kardeşin bu duruma düşmesi hiç hoşuma gitmedi. Çünkü
biliyorum ki taraf tutamam, Orhan’a da Turgut’a da kıyamayıp Şevval’e düşman
olurum. Bir gün bir bakmışsınız Nazım gibi yukarıdan “Benim canımı sıkmayın!”
diye bağırıyorum.
Dizinin samimiyetine çok yakıştırdığım müzikler,
Ay Yapım’ın projelerinin vazgeçilmezi Toygar Işıklı’ya ait. Yaptığı müzikleri
hep birbirine benzetirdim ama biraz komedi, biraz mahalle ortamı derken her
zamanki Toygar Işıklı tarzından farklı şeyler çıkmış ortaya. Hani bazen sahneyi
bırakıp müziğe kapılır ya insan? Öyle müzikler işte.
Beş
Kardeş’i bu kadar hevesle beklememin ve muhtemelen
yakasını bırakmayacak olmamın en büyük sebebiyse oyuncu kadrosu… Öyle bir kadro
ki; Onur Ünlü beni karşısına alıp “Fatmanurcuğum, yeni bir proje üzerinde
çalışıyorum, zat-ı şahanen ekranda kimleri görmek ister?” diye sorsa sayacağım
sekiz isimden beşi burada. Bir de tatlı bir sürpriz var: Melike rolünde Merve
Ateş. Umduğumdan çok daha iyiydi ve bu ekibe çok yakıştı. Ayrıca özellikle
menemen sahnesinde kendisini deli gibi kıskandığımı belirtmeden edemeyeceğim.
Birbirinden şahane beş ağabeyle dünyanın en şanslı çocuk oyuncularından biri
bence.
“Bu kadar övdün övdün, beğenmediğin tek bir şey
bile yok mu be mübarek?” dediğinizi duyar gibiyim. Seviyorum diye çok mu
kayırıyorum bilmiyorum ama Turgut ve Orhan’ın aşk üçgeni dışında gerçekten
gözüme batan bir şey olmadı. Ya da aklım bölümün uzunluğuna takıldığı için
göremedim. Çünkü bir ara her bölüm böyle olacak diye o kadar dehşete düştüm ki
izlemeye ara verdim. Uzadıkça yoruldum, yoruldukça korktum. Neden iki bölümü
birleştirme gereği duydular bilmiyorum. Halbuki dizinin ilk yarısı gayet
tatlıydı, bölselerdi bilhassa reyting konusunda içim çok daha rahat
ayrılacaktım ekrandan.
Velhasılıkelam, bende kredisi ayrı ayrı sonsuz
olan bunca isim bir araya gelmişken bu hikayeye sırtımı dönersem vicdanım rahat
etmez. Ben, bu her biri diğerinden güzel beş kardeşe her türlü varım, ekranda
biraz olsun samimiyet arayanlardansanız sizi de beklerim. Emeği geçenin
yüreğine sağlık. Ömrü uzun, şansı bol olsun!