Beş Kardeş çıkmış meydane...
16 Şubat 2015
Hediye gibi geldin, hoş geldin!
Esra Mert
Çalışmak dışındaki pek çok faaliyetten elimi eteğimi çektiğim, huzursuzluğumu koyacak yer bulamadığım, tuhaf, sıkıntılı, azıcık da arızalı günler geçirmekteyim. Gerçi şu ara pek çoğumuz böyleyiz muhtemelen. Böyle acılı, kederli ve hüzünlü günlerde insana yalnızca bir bebek gülüşü iyi gelebilir ya da üç beş güzel hatıra..
Dün akşam ilk bölümüyle evlerimize konuk olan Beş Kardeş, olası tebessümlerin müsebbibi güzel anlarımızın satır satır, motif motif kayda geçildiği hatıra defteridir ömrümüzün. Üzerine beton dökmeye çalıştığımız kalbimizin inatla cana, dile gelip bir televizyon kanalından bize el sallamasıdır. Üzerini kapatırsak daha çabuk iyileşecek sandığımız yaraların bir doktor reçetesine not düşülmüş “yarayı açık ve temiz tutunuz” ibaresinin hayata geçirilmiş halidir.
Siz ne gördünüz Beş Kardeş’te bilmem. Ben araftaki kendimi gördüm. Ruhumun beş ayrı odası gibi beş kardeş.. Her gün birine girip oturduğum, hepsinin derdine ayrı yandığım ruhumun beş kişisi. İçimdeki bütün çocukları büyüten Sait yanım.. Sırayla uçarı Aziz, şair Nazım, saf Orhan ve Turgut İmam’ım. Otuzlu yaşlarında olduğu için babasızlığının adını “yetimlik” koymaktan çekin(diril)en bir kadına, anne-babasının mezarında “bizi hem öksüz hem yetim bıraktınız” diye hayıflanan koca adam Orhan’ı seyretmek nasıl iyi geldi tahmin edemezsiniz. Öldü sandığımız Fahriyelerin ölmediği, bitti sandığımız sevdaların cayır cayır yanarak devam ettiği, kahkahayla güldürürken ağlamaktan öldüren, “eski ve temiz bize” benzeyen bir insan hikayesi Beş Kardeş.
Çok uzaktan gelmiş, bizi tanıyan, çocukluğumuzu, mahallemizi bilen eski bir aile dostu gibi. Bize bizi anlatıyor. Olur öyle. Aile büyüklerimizden birileri misal, gelir oturur, soluklanır ve anlatır o eski günleri, eski hikayeleri. Ben dinlemeyi kazanç addederim. Aynı şekilde bu hikayeyi seyretmeyi de.. Bana beni anlatacaksa, kendimi bir de oradan dinlemek isterim. Bana yalılar, egolar, havalar ve civalardan çook uzak bir muhitte kurulmuş dünyanın anahtarını vermişse o anahtarı havada kapar, koşa koşa gider açarım o dünyanın kapısını. Hele o hikayenin kahramanları bana Behzat Ç.’nin, Leyla ile Mecnun’un emaneti ise… Susup otursalar, gene izlerim.
Böyle tatlı dünyalar kurup durmaya hep devam edin dilerim. Sait Abi, bir İsmail Abi olur mu bilmem ama isterim ki hep çay demlesin kardeşlerine. Her sabah o masayı kursun, her gün evden çıkarken “hangimiz düşmedik kara sevdaya?” sesiyle o evi inletip bize “deli gibi sevmek ruhumuzda var” dedirtsin. Bize bizi hatırlatan eski ve kıymetli bir aile albümü gibi olsun bu hikaye. Hakettiği yeri bulsun.
“Bir kalbiniz vardır, onu hatırlayınız” der, şair.
Bu iş size kalbinizi hatırlatır.
Beni bu hikayeye yazınız. Eski bir dostu bulmuşum da ölsem bırakmazmışım gibi. Leyla’dan Mecnun’dan, Behzat Amir’den bir hatıra almışım gibi..
Sevdiği her şeyi birer birer kaybetmekten yorulmuş, tükenmiş ve çark etmiş gibi yazınız.
Böyle şahane bir kadro kolay kolay bir araya gelmez hanımlar beyler. Hangisini seyretsem, hangisine bayılsam diye şaşakaldığımız lezzetteki oyunculuklar ve bu pek tatlı hikaye için dilim döndüğünce, yüreğim yettiğince teşekkür ederim. Tüm ekibe..
Bu dizi bizi iyi edecek. Israrla izleyiniz.