Sezonlardır ekrana kilitlenmeli yaz dizisi göremediğimiz; beyaz camın alüvyondan bağımsız bir şekilde kuruyup çöle döndüğü, konunun Mecnun’un ya da Aslı’nın aşkının kenarından geçemediği verimsiz işler ile kuşatıldığımız şu günlerde yerli dizide beklediğim atak Fabrika Yapım’dan geldi. Haberi ilk aldığımdan beri ekranın yanında kendime ufak bir kamp alanı kurduğumu itiraf etmek zorundayım. Çünkü 4N1K ile tanışıklığım uzun yıllara dayanıyor. Ve kelimelerinin içinde kaybolmaktan çekinmediğim satırları her hafta izleme fikri beni hemen avucuna alıverdi. Yazarkuş Büşra Yılmaz’ın kanatları altından çıkıp kat ettiği yola tanık olmak istedim.
Fakat trikotajla hiçbir ilgisi olmayan kader** ağlarını ördü ve ben üç bölümün üçünü de kendi yayın saatinde izleyemedim. İlk başta kaçırdığım bölümlere üzülsem de sonrasında bu durumu lehime kullanıp üçüncüye, beşinciye izle; başa sar tekrar izle, o bölümü ilerlet izle, full hd 2048p izle diyerek açığı kapattım. Yani orada İLK BAKIŞ yazdığına aldanmayın, bir Barış’a ne kadar bakılabilirse o kadar ba. Öhhö öhhö! Yani bölümlere ne kadar bakılabilirse onun üç misli baktım. Bana göre artıları ve eksileri arasında hatırı sayılır farklar olsa da bunca yıllık Okurkuş’luk mesaimden dolayı kestirip atamadım. O yüzden alışın; gitmiyoruz; izliyoruz.
Ne söyleyeceğimi bilip nasıl söyleyeceğimi bilemediğim derdimle başlamak istiyorum. Şimdi benim aklımda iki soru var. Bir; Ali Tekelioğlu’na ne yaptınız? İki; bu, bize Ali Tekelioğlu diye izlettiğiniz Yossili Kohenoğlu’nu, nasıl açıklayacaksınız? Farkındayım; 4N1K İlk Aşk bir televizyon yapımı, dizinin matematiği ile film ve kitap matematiği bir değil. (Ben sektör yetkililerinin yalancısıyım.) Hiç istemesem de kabul etmek zorundayım; aynı yolu takip etme zorunlulukları da yok. Tamam, bunlar bildiklerimizin bir kısmı. Biraz da defterden kopya çekelim, karakter tanıtımına ve hikayenin geneline göz atalım.
•Ali çocukluğundan beri ( 11-12 yıl alalım) Yaprak’a aşık.
•Basket oynuyor ve takım kaptanı.
•4 tane, çok yakın olduğu arkadaşı var.
•Her koşulda “Hepimiz kızımız, kızımız hepimiz için.” Mottosu geçerli.
İlk madde hariç hepsini bir şekilde gördüm, duydum, inandım. Ama Yaprak’a uzun zamandır aşık olan Ali beni kendine inandıramıyor. Emin miyiz? Aşık mı cidden? Dış kapının mandalı bile olmayan bir kız “Yuaa Alukuşşş nolor, roco odoyorom çol şorkoyoo.” (Ya Alikuş n’olur, rica ediyorum çal şarkıyı) Dedi diye aşık olduğu kız, Yaprak, için yazdığı ve ilk ona dinleteceği şarkıyı hiçbir tehdit ve baskı altında kalmadan öylece çalıverecek? Hani şey Ali mi bu, okuldan atılma riskine rağmen Yaprak okula geç kaldı diye yangın alarmını yumruklayan? Her maytabım var diyene yanıcı maddeyle mi koşuyorsun çocuğum? Hormonlar bazı anlamlara gelmiyor. İçim ürperiyor ya evde yoksan Alikuş?
Tabii muzdarip olduğum durumlar Ailkuş ile sınırlı değil. Her ne kadar yukarıda “Bu bir televizyon işi, matematik, sektör, uyarlama.” Diye yazmış olsam da benim gözümde çeteyi çete yapan önemli noktalar var. Halıda yuvarlanan Yaprak, Gökhan küfür ederken Yaprak’ın kulaklarını kapayan Ali, küfür seansı bittikten sonra gelen “Sen hariç Yaprak.” Cümlesi ve insan alerjisi olan komşu torunu Tuna arıyor ölümlü gözlerim. İster istemez önceki halleriyle kıyaslıyorum. Ana hikayeden koptuğumuz, öngörülebilir ve akmayan yan hikayelerle birlikte o heyecanı kaybediyorum. Hatta bulamadığım her dakikada da minnoş gönlümde bir meyve suyu bardağı kırılıyor.
Yazı devam ediyor.