TRT 1 gündüz kuşağında yepyeni bir yarışma programı başladı. Ana Ocağı her hafta dört genç kızın köy hayatıyla tanıştığı, unutulan değerlerimizi hatırlatma ve yeniden aşılama amacı taşıyan, ayrıca konsept olarak çok da uzak olmadığımız bir format. Deneyimli üç eğitmen hanımın 'tatlı sert' direktifleriyle, taşra hayatın zorluklarına adapte edilmeye çabalanan kızlar programın ana konusunu oluşturmakta. Beş gün geçirip, şehir hayatına alternatif yaşamı deneyimlemek üzere yola koyuldukları köye gidiş esnasında kızlardan biri; "Sabahın köründe uyanmak dışında her şeye razıyım!" gibi bir cümle sarfediyor. Akabinde hayatında daha önce hiç inek, koyun vb. hayvanları canlı görmediğinden ve bunun için heyecan duyduğundan bahsediyor. Böylece köy hayatı ile sabahın erken saatlerinde kalkmanın hayati bağından niçin bihaber olduğunu anlayabiliyoruz.
Bunun için mi kalktık sabahın köründe?
Ünlüler Çiftliği yıllar öncesinin fenomen olmuş bir formatı ve köy hayatının zor koşulları denince iyi bir "televizyon gurmesi" iseniz anımsamamanız zor. Tüm yarışmayı hamakta yatarak tamamlayan Banu Alkan'ın da başında Ana Ocağı'nın '3 büyükler'i gibi eğitmen "anne"ler olsaydı ortaya ne gibi bir manzara çıkardı doğrusu merak konusu. Ümmiye anne tam anlamıyla bir köy kadını. Kod adı: "Kurban Olduğum" Mütemadiyen kurban oluyor zira her iki lafından biri bu şekilde. Süt sağma, ahır temizleme, tarla işleri gibi konularda kızlara yol gösterici olmaya çalışırken, sarı ineğe "Angus mu deniyor bu hayvana?" diyen kızlarla uğraşması onu yıldırmıyor. Misal; sarı yağmurluk giyince adeta bölgenin yerel giysisiymiş gibi şaşırarak "Ben bunu yanımda da götürürüm," diyen kızlar söz konusu olunca sabır da bir yere kadar.
Ümmiye anne birazdan dalacak.
Hülya anne, sabahlıkla mutfağa gelen kızcağıza nutuk çekip, büyüklerimizin karşısına pijama, sabahlık gibi şeylerle çıkmanın büyük saygısızlık olduğunu iddia ederek dikkatleri çeken bir diğer eğitmenimiz. Bu Tarz Benim'in türk örf ve ananelerine uygun versiyonu yapılsa jüri olarak belli ki Hülya hanımdan daha iyisini bulamayız. Köy ortamında lahana sarmasını soslu (!) yaptırmasını fazla modern bulmakla beraber düzgün yapamayan kızın başında belirip 'MasterChef Batuhan'a dönüşmesini günümüz reality show'larının olmazsa olmazlarından addedip pas geçebiliriz sanıyorum.
Pijamalarımı ve tüm sabahlıklarımı yaktım.
Genellikle eften püften konularda yaşanan tartışmaların büyütüldüğü, uzman/jürilerin ağır yüklenmeleriyle ezdiği yarışmacıların mahkeme duvarına dönmüş surat ifadelerine zoom yapılmasından oluşan 'gergin dakikalar' bu tür yarışmaların mekanikleşmiş bir işlevi gibi. Seyirci olarak "Yüzde kaçı kurgu, kaçı doğaçlama ya da gerçek" gibi sorularla en baştan ortamı tarttığım bu tarz programlarda sıra Ana Ocağı'na geldiğinde durum hiç de parlak olmadı. Olayı ele veren Ümmiye annenin yer yer ezber replikli konuşmaları ve kızların kurgusal diyaloglar tadındaki cümleleri oldu. Ne diyelim? İlk haftanın günahı olmaz mı diyelim?
Kokudan bayılmadan önceki son kareler.
Bir süperstarın kızı Nicole Richie ve Hilton otellerinin varisi Paris Hilton gibi taşrada olması gerçekten ilgi çekebilecek kızların zamanında çok ses getirdiği bir yarışma vardı; The Simple Life. Yanlış hatırlamıyorsam yerli versiyonu Tuğba Özay ve Yeliz Yeşilmen'le yapılmıştı. Ana Ocağı'nda kızların saç boyaları dışında ne derece şehirli ve köy hayatına uzak olduklarını bilmiyoruz. Neticede çocukluğu yazları köyünde babanesinin samanlığına inekler için ot taşıyarak geçmiş de olabilir bu kızların.
Yatak çarşaflarını kıvırmak bir sanattır.
Bir diğer eğitmen Selma Anne'nin 'yatak çarşaflarını nasıl katlanmalıyız' dışında pek bir işlevselliğini gözlemleyemedim, Hülya Anne varken kendisini gereksiz buldum. Zaten bir bastırılma durumları da söz konusu görünüyor. Ümmiye Anne dışarı işleriyle Hülya Anne'nin dolaylarından ayrılmış, paçayı kurtarmış bir bakıma. Ana Ocağı TRT 1'de değil de Show TV'de yayınlanıyor olsaydı kuşku yok ki çarpı 10 kat ateşi harlı atışma, kızlar arasında ayrı, eğitmenler arasında ayrı, karşılıklı ve çarprazlama RTÜK el verdiğince çok varyasyonlu hardcore kavgalar izlerdik. Sempatik sunucu Nilgün Esin tanıtımlarda bu yarışmanın kazananı yok dese bile gayet de var olduğunu final günü dört altın bileziği koluna takan haftanın birincisiyle görmüş olduk. Bileziklerin inceliği TRT'ye yakışmayan cinstendi. Ödediğimiz vergilerle bize ikinci sınıf reality show izlettikleri yetmezmiş gibi cimri bütçeleriyle de güldürdüler açıkçası.