Bu
aralar K-Drama dünyasının fantastik türünde işlediği en orijinal konu zamanda
yolculuk. Bu yolculuk sırasında Tunnel’dan sonra radarıma giren ikinci dizi Chicago Typewriter oldu. Chicago Typewriter, Tunnel’a göre
eksikleri biraz daha göze batan bir iş olmasına rağmen tuhaf bir enerjisi de
var. Bir sonraki sahnenin ya da gelişmenin kapısını öyle güzel açık bırakıyor
ki insan, kafasını o kapıdan uzatmadan edemiyor. En azından halihazırda
yayınlanan dört bölüm için bunun gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Ama ondan
önce dizinin künyesi:
Yönetmen:
Kim Cheol Kyu
Senaryo:
Jin Soo Wan
Oyuncular:
Yoo Ah In, Im Soo Jung, Go Kyung Pyo
Kanal:
tvN
Bölüm
Sayısı: 16
Tür:
Fantastik, romantik
Yayınlanacağı
Tarihler: 7 Nisan 2017 – 27 Mayıs 2017
İlk
önce dizinin hikayesi ile başlamak istiyorum. Hikâye iki farklı zaman diliminde
geçiyor. 1930’lar ve günümüz. Yoo Ah In ve Go Kyung Pyo’nun canlandırdıkları
Han Se Joo ve Yoo Jin O karakterleri 1930’dan reenkarne olarak günümüzde
yeniden karşımıza çıkarlar. Yeni bedenlerinde ise Han Se Joo, kitapları en çok satanlar
listesinin başında yer alan bir yazarken; Yoo Jin O ise “hayalet bir yazar”
olarak” hayatına devam etmektedir. Tam bu noktada bu iki karakteri birbirine
daha çok çekecek ve de itecek bir kadın karaktere daha ihtiyaç vardır ki o da Lim
Soo Jung’un hayat verdiği Jeon Seol’dür. 1930’lardan sonra yeniden doğmuş üç
güçlü karakter, yeni zamanın getirdikleri, eski zamanın götürdükleriyle
birlikte izleyeceklerimiz temelini oluşturuyor.
Açık
konuşmak gerekirse böyle ilgili çekici ve güzel prodüksiyonu olan bir işin ilk
bölümünün temposu çok ağır geldi. Evet, %99 ilk bölümler “Ay bu kimdi?, Şimdi
bu neci?” sorularıyla geçer, doğrudur. Ama Chicago
Typewriter vitesi adım adım hızlandıracağına resmen “vurdurulan araba”
hızında gitmiş. İyi ki prodüksiyonu güzel de bu duruma çok takılmadım. Kaldı
ki ikinci bölümün başında itibaren hızı izlenebilir seviyeme ulaştı.
Yaratılan
karakterleri de beğendim. Yoo Ah In her iki zaman diliminde de Han Se Joo yorumlamasını
gerçekten çok iyi. Aklındakilerini ve kalbindekilerini yazarak ifade edenlerin ete kemiğe bürünmüş hali resmen. Peki, bu insanların parmaklarını harekete geçiren motivasyon kaynağı ne? Yaşadıkları, hayal gücü ya da beyni ile ruhu arasına sıkışmış kelimelerin yazarı zorlaması? Hepsi ya da hiçbiri. Şu an için Han Se Joo'yu harekete geçiren bir önceki hayatının kafasının içinde oluşturdukları. Peki, bu durum zaman içinde değişir mi göreceğiz. Ailesiyle ipleri koparmış, kalbi yaralarla dolu, kibir ile tükenmişlik arasındaki
o çizgide yürüyen Han Se Joo’nun da iacı Jeon Seol olacak gibi.
İki karakterin ve iki oyuncunun uyumları ilerleyen bölümlerle ilgili yer yer romantik hatta hüzünlü, yer yer de keyifli
diyaloglarla hoş vakit geçireceğimizin sinyallerini verdi. Burada da sadece Yoo
Jin O’nun hikâyeye bu kadar geç dahil olması ilk iki bölüm boyunca “Sadece
kaçan kovalanır hikayesi mi izleyeceğim?” diye sormama neden oldu. Hani,
biliyorsunuz, ikinci adam gelecek ve işin seyrini değiştirecek ama ne zaman? Ama
dediğim gibi ilk bölümün yavaş temposu, geç gelen Yoo Jin O’ya rağmen, merakımı
hep canlı tutmayı başardılar. Bu da onların sırrı sanırım.
***
Benzer
temalı hikayelerin aynı döneme gelmesi ile ilgili bazı çekincelerim var. Ama önce
“benzer hikayeler” ile neyi kastettiğime biraz açıklık getireyim. İlk önce
Türkiye televizyonculuğu için bu cümleyi kurmadım. Uluslararası izleyici olarak
tamamen yabancı diziler çemberindeyim. Bu çemberin içinde “gerçekten” farklı bir
hikayesi olduğunu düşündüğüm diziler var. Mesela aynı anda iki farklı “zamanda
yolculuk” temalı dizi izleyemiyorum. Elimde belki de binlerce alternatif varken
üç aşağı beş yukarı aynı özelliğe sahip iki işi neden aynı anda izleyeyim ki? Tunnel ve Chicago Typewriter bunlardan yalnızca ikisi. (Geçtiğimiz aylarda da
Defendant ile Voice için aynı şeyi düşünmüştüm.) Hal böyle olunca önceliği
prodüksiyonu, temposu, rejisiyle öne geçene veriyorum, kendimce ve haklı
olarak. Ama bu sefer kendimi köşeye sıkışmış hissediyorum. Zira birbirine bu kadar yakın konuların işlendiği iki diziyi aynı anda izlemek, bir izleyici olarak dizileri her alanda karşılaştırma fırsatı verecek, rekabeti ve doğal olarak izlediğim şeylerin niteliklerini anlamak için ufkumu açacaktır. Birbirleri ile olan rekabetin, daha iyi olma adına kaliteyi arttıracağı da işin keyfi! ^^
***
Özetle;
Chicago Typewriter, eksiklikleri olmasına rağmen oyunculukları, prodüksiyonu
merak uyandıran hikayesiyle bir şekilde mutlaka izleyip bitirmem gereken
diziler listemde yerini aldı. Sadece Han Se Joo ile Yoo Jin O arasında yaratılan
ve iki farklı zaman dilimdeki farklılıkları görmek için bile izleyebilirim.
İzleyecek
olan herkese şimdiden iyi seyirler! Orijinal dizi müziklerinden iki tanesi ve dizinin tanıtım videosu hemen aşağıda! ^^
Yerin Baek - Blooming Memories
Saltnpaper - Satellite Chicago Typewriter - Tanıtım