Ülkemizin dizi standartlarını göz önünde tuttuğumda romantik-komedileri
daha rahat izleyebiliyorken ne yazık ki dram türünün müdavimi olamıyorum. İki
hatta daha fazla saat, acı ve gözyaşına tahammül edemiyorum. Edemiyor-dum. Bu at
gözlüğümü ilk kez Hayat Şarkısı
dizisiyle çıkardım. Hayat Şarkısı’ndan
sonra bana aynı hissi hangi dizi yaşatacak diye düşünürken Yıldızlar Şahidim dizisinin tanımı ile karşılaştım. Daha
tanıtımlarından iyi bir şeyler izleyeceğimizin sinyallerini vermişti.
Dediğim gibi Hayat
Şarkısı ile ayağımın alışma eğiliminde olduğu dram türüne Yıldızlar Şahidim ile müdavim olabileceğimi düşünüyorum ve ilk
bölüme baktığımda bunun için pek çok neden sıralayabilirim.
- Fikret
Kılıç karakterine bayıldım. Çok güçlü ama çok zayıf. Çok saydam ama çok opak.
Çok ters ama çok yumuşak. Çok sönük ama çok parlak. Fikret’te her şey çok çok
çok! İlk bölümde ağırlıklı olarak Fikret’in hırslı yüzünü gördük. “Bütün dünya
hepiniz, ben tek!” duruşu daha ilk bölümden iliklerimize kadar işledi. Fikret’ten
aldığım elektrikten yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki Fikret için hayal
yoktur; gerçekleşmemiş plan vardır. Sadece Fikret’i neler beklediğini görmek için
dahi Yıldızlar Şahidim izleyebilirim.
- Zeyno
ise bambaşka bir dünya. Her zaman kuyruğu dik tutan, güçlü, inatçı. Anne. Zeyno
da her karakterden alamadığım ayrı bir tat vardı. Sanki ağzını her açtığında
komik bir şey söyleyecekmiş gibi ama öyle değil. Başka bir duruş. Sürprizlerle
dolu. Alın işte Yıldızlar Şahidim izlemek için bir sebep daha: Zeyno’yu
keşfetmek.
- Aras
ve Haziran’a gelecek olursam… Aras için geçmişi ile geleceği arasında sıkışmış
bir popstar diyebiliriz. Berk Cankat, Popstar Aras’ı (acıları ve starlığıyla)
bedenine ve ruhuna çok güzel yedirmiş. “Fan
girl”lük müessesine yıllarını veren biri olarak Haziran’da az olsa kendimi
gördüm. Büyük resme baktığımda ise Aras ve Haziran’ı uzaktan kumandalı
arabaların araba kısmı gibi hissettim. Kumandaları hep başkalarının ellerinde. Hayatları,
“sahiplerinin” ellerindeki kumandayı bağlı. En tehlike şey bu değil mi? Özgür
gibi gözüküp aslında görünmez prangalara sahip olmak. Aras ve Haziran’ın
prangalarından kurtulup ayaklarının nasıl yerden kesileceğini görmek için
sabırsızlanıyorum. Çünkü aşk!
- Kürşat
ve Gülçin kardeşler daha başka. Sanki hikâyede hangi taşı kaldırsak altlarından
onlar çıkacakmış hissi verdiler. Kürşat, Fiko’nun arkasını topluyor tamam ama
Gülçin de sessiz bir çığlık var. Gülçin’in aşırı asil bir o kadar da cazgır
potansiyeli izleyenler hissetmiştir. (Bu kadar yazdıktan sonra elbette
oyunculuk ve hikâye ilgili bir şey söylersem taş olurum. Tüm karakterlere ayrı ayrı inandım. ^^)
- İlk
bölüm boyunca bazı detaylardan gözümü alamadım. Mesela Fikret’in odasındaki
Aşık Veysel, Ferdi Tayfur ve Hakkı Bulut portreleri. Fiko’nun güçlü, meydan
okuyan bir kadar da yaralı ruhunu bu üç sanatçıyla anlatmak gerçekten mümkün ve
reji bunu atlamamış. Çok hoşuma gitti.
- Ancak!
Ve burada kocaman bir “ancak” var. Oyunculuklar, hikaye, reji çıtayı öyle
yükseltmiş ki en ufak bir boşlukta hayatın anlamını sorgulamaya başlıyorsunuz. Nasıl
oldu anlamadım ama bir an hayatı sorgularken gözüm özellikle erkek oyuncuların
kostümlerine takıldı. Büyük gelen gömlek ve ceketler, kusurları kamufle
etmesini beklediğim yelekler… Aras’ın sahne kostümüne gelmek bile istemiyorum.Allah'tan iş o iyi de kostümleri arada kaynattım.
Özetle; Kanalıydı, ismiydi, rejisiydi derken Yıldızlar Şahidim
dizisinin ilk bölümünü hiçbir şey olmamış gibi izledim. İzleyebildim. Bir işin sizi alıp içine çekmesi başka bir büyü ve bu hissi “Bu güzelliğe ancak yıldızlar şahit olur!” şeklinde
özetleyebilirim. Normalde ilk bölümünü izlediğim işler için “İkinci bölüm bir
gelsin, öyle konuşalım.” dediğim çok oldu. Ancak Yıldızlar Şahidim henüz ilk bölümün ilk yarısında Cuma akşamları
için ekranımda yerini ayırttı. Dilerim
ki emeklerinin karşılıklarını fazlasıyla alırlar.