Show TV demek magazin demekti. Show TV demek TeleVole demekti. Show TV demek her hafta ayrı bir ünlünün sunduğu Pazar Keyfi demekti. Tüm bunların mimarı ise Can Tanrıyar'dan başkası değildi. Magazinin sadece meraklıları tarafından değil herkes tarafından izlendiği, televizyondaki altın çağını yaşadığı o dönem. Manken atışmaları (?) ile Hülya Avşar'ın ''Şampiyon belli ikinci kim?'' tartışmasında hep altta kalan taraf olan Gülben Ergen'e içten içe acıdığımız ama ''Türkiye'nin en güzel kadını Hülya Avşar sonuçta yani o da artık kabul etsin canım aaa!'' diye söylendiğimiz zamanlar. Podyumların, kulis dedikodularının ve memleketimizin top modellerinin aşk hayatları her nedense hayatımızın ta içindeydi. Can Tanrıyar bu tür programlarla istediği her isme kolayca şöhretin kapılarını açabilecek kudretteydi. Sevgilisi Petek Dinçöz'ü söz ve müziğini kendisinin yaptığı ingilizce bir şarkıyla (Foolish Casanova) piyasaya sürmüş ve zamanla da assolist propagandasıyla bir güzel yedirmişti halkımıza. Yumurtaya can veren Rab'ın gücü neyse Can Tanrıyar'ın o dönemde her türlü canlı-cansız nesneye ün kapısını açabilme gücü de hemen hemen aynı orandaydı.