Sivri Topuk: Medeniyetin en büyük buluşu
Medeniyetin en büyük buluşu
topuklu ayakkabıların tarihçesine uzanırken çok ilginç detaylara ve isimlere
ulaştım; şaşıracaksınız.
Pek çok icadın kaynağı ihtiyaçtır
elbette. Vücudumuzun en hassas bölgelerinden biri olan ayak tabanını korumak
insanoğlu için hep önemli olmuş. Ayakkabının tarihçesine baktığımızda da bunu
görebiliyoruz. Ancak sadece ayağı koruyan bir "kap" olmanın ötesine geçmiş ayakkabı kolayca.Eski Mısır yazıtlarında kadınların terzilerden çok
ayakkabı ustalarına değer verdikleri ve onları birer sanatkar gibi gördüklerine
dair bilgiler mevcut.
Ayakkabının tarihçesi MÖ önce
3500 lü yıllara dek uzanıyor. İnsanoğlu yaşadığı bölgenin iklim koşullarını
dikkate alarak, ayaklarını korumak için öncelikle deriden, kürkten, ağaçtan,
kumaştan ayakkabılar üretmiş. Kimi bölgede çamurdan kurtulmak için, kimi yerde ise
rahatça ata binebilmek için. Ortadoğu bölgesinde ise ayağı kızgın kumlardan
korumak amacı ile yüksekte tutabilmek amacıyla ayakkabılara topuk ilave
edilmiş.

Avrupa'da 11. yüzyıldan 15.
yüzyıla kadar sivri burunlu ayakkabılar moda olmuş. Avrupa'da 16. ve 17.
yüzyıllarda bütün ayakkabıların topukları kırmızı renge boyanmış.(
Ayakkabıların alt kısmında kırmızı rengi ilk kullananı Christian Louboutin mi
sandınız? Fransız kralı 14. Louis’nin ayakkabısının topuklarında monarşinin
rengi olarak bilinen kırmızı rengi kullanması Louboutin’den yüzyıllar önceymiş.
) Avrupa'da 18. yüzyıla kadar kadın ve erkek ayakkabıları farklı değilmiş.
Yüksekliği 15 santimetreyi bulan topuklu ayakkabıları Avrupa'da o yıllarda
sadece üst sınıfa mensup giyebiliyormuş.
Zamanla, kıyafetlerde kullanılan
kumaşlar azaldıkça, etek boyları kısaldıkça kadınların ayakkabıları daralıp,
incelip, topukları yükselmiş. Erkeklerin ayakkabıları da o derecede kabalaşıp, topukları
iyice alçalmış. 1900'lü yılların başlarına gelindiğinde, zarif ve yüksek
topuklu ayakkabı sadece kadını simgelemeye başlamış. 19. Yüzyıla gelene kadar
tüm dünyada ayakkabılarda sağ sol farkının olmadan, her iki ayak için de eş
ayakkabılar kullanılmış. Sağ ve sol
ayaklar için ayrı ayrı ayakkabı üretimine ilk olarak ABD'de, Philadelphia'da başlanmış.
Altı lastik ayakkabılar ise ilk olarak 1916'da yine ABD'de yapılıyor ve bunlara
'ket' (ked) adı verilmiş. Botlar ise ata binmenin yaygın olduğu soğuk ve dağlık
bölgeler ile sıcak ve kumlu çöllerde ortaya çıkmış. Kadınlar için ilk bot 1840
yılında Kraliçe Victoria için dizayn edilmiş. Bağcıklı rahat yürüyüş ayakkabısı
ise Birinci Dünyâ Savaşı sırasında ortaya çıkmış.
Ayakkabı topuk yüksekliğini belirten ölçü birimine
punto denir. Ayakkabının insan ayağına uyumu, aşağı yukarı 100 yıllık bir
geçmişi olan “Pedortiks” biliminin alanına giriyor. Bu bilimin temeli İngiltere
Kralı II. Edward’ ın 1324’ te inç’ i tarif etmesiyle atılmış. Bu tarihten sonra
ayakkabılara standart numaralar verilmeye başlanmış. Bugün kullanılan İngiliz
Ölçü Sistemi, 1880 yılında, New York’ lu Edwin B. Simpson tarafından
başlatılmış. Bu ölçü sistemi, her bir numara artışında ayakkabının 1/3 inç
büyümesini, ¼ inç de genişlemesini esas alıyor.(1 inch=2,54 cm)
Türkler için Osmanlıdan günümüze, daha çok Rum ve
Ermeni ustaların çalıştığı kunduracılık önemli zanaatler arasında olmuş her
zaman. El yapımı ayakkabılara sahip olmak günümüzde çok zor ve oldukça
maliyetli. Zanaatkar kunduracılar yerini fabrikasyon üretime bıraktı. Ayakkabı
üretmek artık endüstriyel bir süreç. Ünlü markaların bile düşük işçilik
maliyetleri nedeniyle yöneldiği, uzak doğu üretimi ucuz malzemeli ayakkabılar
her yerde bulunabiliyor.
Giydiğiniz ayakkabının parçaları oluşturulurken, bu
parçaları birleştirirken ve en son süreçte ayakkabı mağazalarda yerini almak
üzere taşınırken, karbon salınımına neden oluyor. Tek bir ayakkabı nedeniyle
oluşan karbon emülsiyonu yaklaşık 14kg. Bu sonuç, ayakkabıyı, giydiklerimiz
arasında en yüksek karbon salınımı yapan ürün mertebesine yükseltiyor.Yüksek topuklu ayakkabının
dünyanın pek çok yerinde 11. yüzyıldan
itibaren kullanılmaya başlandığı bilinse de, bilinen en eski kayıt 16 yüzyılda.
Topuklu ayakkabının icadı ile ilgili anlatılan hikaye hepimizin çok iyi bildiği
bir ismi işaret ediyor: Leonardo Da Vinci.