Biz yani seyirciler, dönem
işlerinde kostüm detaylarına daha çok dikkat ediyoruz, hata
bulmak için radarları iyice açıyoruz. İşin kostüm boyutu
aslında bizim baktığımız gibi değil; çok takılmadığımız,
sıradan gördüğümüz kıyafetler ve bu kıyafetlerin renkleri bile
karakter analizi konusunda çok önemli bilgiler veriyor. Setlerdeki
kostüm ekipleri de ince eleyip sık dokuyorlar bu yüzden. İşini
aşkla yapan insanlara her zaman hayranlık duymuşumdur; kostüm
tasarımcısı Fatoş Suda da sektördeki tüm zorluklara rağmen
mesleğine aşık, son derece pozitif bir insanlardan biri. Son olarak Unutursam
Fısılda'da gördüğümüz sayısız kostümü ekibiyle
birlikte tasarladı ve film bu yönüyle de adından söz ettirmeye
devam ediyor. Her güne çifter çifter vize koyan
okulum sayesinde iki haftadır görüşemediğim Fatoş Suda ile
nihayet 'ünlülerin kuaförü' (gülücük gülücük) Ertan
Altun'da buluşuyoruz. Röportaj yapıyoruz canım, demesek olmaz:
Hazırsanız, başlayalım..

Hangi rüzgar attı sizi bu sektöre, kaç yıldır kostümlerle uğraşıyorsunuz?
Benim sektöre girişim 20 yıl oldu aşağı yukarı. 17-18 yaşlarında başladım. Zamanında grafik-tasarım üzerinde gelişmek istiyordum, hatta o dalda eğitim alıyordum. Ablam bu sektördeydi, makyözlük ve kuaförlük yaptı. Hayal dünyam çok genişti ve bir şeyler üretmeyi çok seviyordum. Bunu fark eden ablam ''Sen tam bu işlere göresin, seni bu sektöre sokalım.'' dedi ve ben başka bir kulvarda ilerlerken kendimi burada buldum. Bütün enerjimi bu sektöre verdim. Sanat yönetmenliği ve kostüm asistanlığı ile başladım, kostüm ve sanat birdi daha önceden 'sanat grubu' olarak. Her şey o dalın içindeydi, şimdi ayrıldı. İlk şefim Nilüfer Çamur'dur, hatta tek şefim diyebilirim. O kadar çok çalışıyordum ki; ışığa, sete, her şeye koşturuyordum ve beni şef yaptılar. O zaman itibariyle sanat yönetmenliği, kostüm derken yıllar geçti ve şimdi buradayım.
Her karakter için 60'dan fazla kostüm kullanıldı
Yani sanat yönetmenliği de
yapabilirsiniz..
Zaman zaman yapabiliyorum evet ama son
beş yıldır sadece kostüm ile uğraşıyorum. Bir yandan İstanbul
Moda Akademisi'nde eğitim veriyorum, 'Medya sektöründe kostüm
nasıl olur?' ile ilgili. Oradaki öğrencilerimle çalışıyorum
bazı projelerde. Hatta Unutursam Fısılda'da iki öğrencim
vardı, çok istiyorlardı ve onlarla çok güzel bir çalışma
ortamı yarattık. Bundan sonrasında da devam edeceğim.
Manikür detayı bile dönemsel!
Bu kaçıncı sinema filminiz?
Çok fazla sinema filmi yaptım, saymadım açıkçası. Zaten sadece son iki yıldır çalıştığım
işlerin notunu tutuyorum çünkü hiç boş kalmadım. İnsanlar
çalışıyor, dizi & film yapıyor, sezon bitiyor, final oluyor
ve uzun süre boş kalabiliyorlar. Yani bu işi yaparken çevre ve
insan ilişkileri de çok önemli. Ben çok pozitif ve hiperaktif bir
insan olduğum için çevreme de iyi enerji veriyorum ve insanlar, benim yanımda kendilerini pozitif hissediyorlar. Herhalde işimi de
iyi yapıyor olacağım ki sürekli teklif geldi. 14 yıl hiç tatile
çıkmadığım bir dönem bile oldu. Her yaz sinema yaptıktan sonra 'Bu sefer
tatil yapacağım' diye kendime söz versem de insanları
reddedemedim ve tekrar kabul ettim. Hemen hemen her yaz sinema filmi
yaptım.
Yabancılar kostüm işine daha mı çok
önem veriyor sizce?
Öncelikle kostüme ayrılan bütçe,
hazırlanmamız için verilen süre olarak onlar bizden çok çok
ilerideler. Orada bir film çekilecekse belki de bir yıl önceden
sen bunu biliyorsun. Oyuncunun da kilo alması, zayıflaması
gerekiyor ya da kampa girip 'o karakter' oluyorlar; bir süre o şekilde
yaşıyorlar. Her dönemin kostümleri hakkında detaylı bilgi
sahibi olamam, araştırma yapmam lazım. Ama hatırlıyorum, bana
bir sinema filmi gelmişti '15 gün sonra kayıt' demişlerdi. 15 gün
nasıl bir süredir ya da bir ayda ne kadar verimli olabilirim?
Olmuyor tabii ki.. Bizim işlerimizi izliyorum, o kadar
gereksiz hatalar var ki! Bu da piyasamızdaki bütçesel durumla
alakalı. 'Az bütçeyle iş kurtarma' düşüncesinde olan bazı
yapımcılarımız; dün asistan olan, işi daha yeni öğrenmiş
kişiler ile çalışıyor. O yüzden bizim sinemalarımız,
dizilerimiz bir yere kadar kaliteli oluyor.
Fatoş Suda'nın en beğendiği kostüm
Film, dizi, reklam.. Hangisinden daha
çok keyif alıyorsunuz?
Sinema filmi ve reklamdan daha çok
keyif alıyorum. Yani ben üretmeyi çok seviyorum, bu yüzden
hayatımda en keyif aldığım iş Unutursam Fısılda oldu.
Neden?
Çünkü Çağan Irmak, senin yaratıcılığının önünü
kesmiyor. Normalde sana bir proje veriyorlar, bir tane karakter var
mesela. Karakterlere göre kıyafet belirliyorsun. O karakter;
inatçıdır, kıskançtır, arada sırada şuralara gider ama biraz
da içine kapanıktır. ''Bu nasıl giyinir?'' diyorlar. Biz artık
öyle bir noktaya geliyoruz ki, insanların kıyafetlerine göre
karakter analizi yapmaya başlıyoruz. Yönetmenlere sunumumuzu
yapıyoruz ve karakterlerin stillerini oluşturuyoruz. Fakat sette
yönetmenlerimiz bazen ''Bu olmasın. Bu oldu ama bunun altına etek
olsun. Bu gömleğin rengini sevmedim.'' gibi sözlerle bizim önümüzü
kesebiliyorlar. Bir yandan giydirdiğimiz kıyafetler dekorla da
uyumlu olmak zorunda.
Fakat Çağan Irmak, önümüzü açtı, hayal
dünyamızı kısıtlamadı. O yüzden çok keyif aldım. Hatta keşke
daha önce Çağan Irmak ile tanışsaydım, çalışma fırsatı
yakalamış olsaydım diyorum. Çünkü yönetmenlere karşı
önyargılarımız da oluştu artık; bazı kostüm, aksesuar
tercihlerimizde duraklıyoruz, fazla gelir diye düşünüp
aklımızdan geçeni yapamadığımız oluyor tereddütten dolayı.
Unutursam Fısılda çekimlerinin
sonuna doğru aslında Çağan Irmak'a önyargılı yaklaşmamam
gerektiğini, onun ufkunun açık olduğunu fark ettim. Keşke daha
önceden anlasaydım; bu işte bile yapabileceğim,
değiştirebileceğim çok şey vardı! Sette bir gün bizimle
konuşma yaptı ve ''rahat olun.'' dedi, öyle bir rahatlık verdi ki
bize; ben o günden sonra sete bir sürü aksesuar alıp geldim.
Karakter başı 60'a yakın kostüm giydirdik, o kadar çok kostüm
var ki! Sette şöyle bir hal oluyordu; giydiriyoruz, çıkartıyoruz,
yeni kostüm geliyor, olmadı bir daha. Müthiş hızlı gelişiyordu
her şey.
Sette doğaçlama kostüm
çıkar mı, çıkar!
Sete dikiş makinesi götürüyordum,
masa kuruyorduk terzimiz Ayşe Abla ile. Ön hazırlığımız çok
güzel olmasına rağmen yetişemiyorduk, illa ki bir aksilik
oluyordu. Bir sürü aksesuarlar, peluşlar, otrişler aklına
gelebilecek her şey elimizin altındaydı. Pıt pıt pıt Ayşe
abla ile kostümlere pullar, payetler dikiyorduk. Paçaları otrişli
bir kostüm vardı, o anda sette yaratıldı. 'Daha fazla ne
olabilir, ne yaratabiliriz?' Çabasındaydım. ''Hemen bu otrişleri
paçalara dikiyoruz, bunları kollara dikiyoruz!'' diye düşünüyordum;
sette giydirip bakıyorduk, güzel mi oldu? Hooop tamam, yolla! Yani
böyle son dakikada sete kostüm yetiştirdiğimiz de oldu. Ama bize
karşı setten, yönetmenimizden ''Hadi hadi, koştur koştur'' diye
olumsuz bir şey gelmedi, benim tek telaşım elimizdekini daha iyi
hale getirme isteğimdendi.
Fatoş Suda ve
kostüm ekibi sunumları hazırlarken
Dönemler arası geçişleri yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?
Çok spesifik bir şey yapmıyoruz
aslında. Bazı dönemler çok net zaten, 50'ler, 60'lar, 70'ler..
Biraz da bilgin varsa her şey oturuyor yerine. Senaryo geldi
diyelim, 1970'lerde bir kasabada geçiyor. Kasabada alt kesim belki
1960'lardan da kalma olabilir; alışveriş yapamayan, maddi durumu
olmayan kişiler olabilir. 1970'ler şehirli insanları çekeceksek
onlar daha çok modaya uyuyor, kıyafetleri de daha güncel oluyor.
Dönem işlerinde aklımıza ilk olarak ne geliyorsa onu yapıyoruz.
Bu tamamen senaryoda bize verilen bilgiye bağlı. Fakat dediğim
gibi Çağan Irmak yerine herhangi bir yönetmen bu işi çekmiş
olsaydı; emin ol, filmdeki birçok kostüm olmayacaktı. Pelerinli
kıyafet, paçası otrişli pantolonlar, kolları payetli gömlekler
falan olmazdı büyük ihtimalle. Yönetmenlerde kalıplaşmış
kostüm düşünceleri var, onun dışına çıkmak istemiyorlar.
Yoksa benim hayal dünyam o kadar geniş ki, çok daha enteresan
tasarımlar çıkartabilirim ama tabii karşındaki yönetmenin kim
olduğuna, neyi yapmana müsaade ettiğine bağlı.
Hatrımı da sorar olmuş, değişmişsin zamanla sen de bir hayli!
İzleyicilerin peruklara tepki vermesinin nedeni de yine o belirli kalıplara takılı kaldığımız için herhalde. Oyuncuları alışık olduğumuzdan farklı görünce yadırgıyoruz..
Ama orada yaşayan Kerem Bürsin değil. Erhan, 70'lerde yaşıyor ve bence doğruydu seçimlerimiz. Türk standartlarına göre peruklarımızın çok iyi olduğunu düşünüyorum. Kuaförümüz Mahmut da çok detaycıdır. Makyözümüz Ebru o kadar profesyoneldir ki işinde; her şeyi kontrol eder, çok disiplinlidir. Tabii ki hatalarımız olmuştur ama izleyicinin beklediğinden, alışık olduğundan farklı bir şey çıkmalı ortaya çünkü biz başka bir dünya yaratıyoruz, kurguluyoruz.
Yanlış dönemde doğmuş olabilir mi?
Peki
oyunculara göre kıyafet tasarladınız mı? Farah Z. Abdullah şöyle
bir elbiseyi daha iyi taşır gibi..
Tabii tabii. Ama zaten Farah o kadar
güzel bir fiziğe sahip ki çok şanslıydım. İşi aldığımda en
tedirgin olduğum şey Ayperi karakteriydi. Çok fazla kostümü
vardı ve acaba kim seçilecekti? Biraz kaprisli, fiziğinde biraz
kusurları olan, bir yerlerini kapamak isteyen oyuncular olunca bizi
de etkiliyor. Farah gerçekten her kostümü çok iyi taşıdı ve
beni hiçbir yerde zorlamadı, hiç kısıtlamadı. Aynı zamanda çok
profesyonel biri, bize çok yardımcı oldu. Kıyafetin bir yeri dar
olmuştur belki, bir yeri oturmamıştır fakat her konuda bize
olanak sağladı. Tabii ben de onun mutlu olması için elimden
geleni yaptım. Çünkü ben oyuncuyu giydirirken; senaryoda
istenilene, yönetmenin istediğine, oyuncunun mutlu olmasına ve
kostümün sahneye uyumuna çok önem veriyorum. Kostümü
giydirdiğimde her şey tamam, oyuncu mutsuzsa ama bizi zorlamamak
için ''sorun yok.'' dese de benim içim rahat etmiyor. Bu sefer
sahnede oyunu aksayacak, kafası kostümüne takılacak çünkü.
Kostümcü, makyöz, kuaför işini iyi yaparsa oyuncu da istenileni
yapar. Aklı ne kostümünde, ne kalçasında, ne de makyajında
kalır. Tamamen rahat olur yani. Bu tarz şeylere dikkat ediyorum,
oyuncunun mutsuz olma ihtimaline karşı benim alternatifim her zaman
vardır.
Bu elbise Sagaza Madrid'ten
Filmdeki kostümlerin hepsini siz mi
tasarladınız? Farah Z. Abdullah'ın giydiği bir elbise Sagaza'dan, Onda Gördüm'ün gözünden kaçmaz!
Çoğu şeyi ben tasarladım ama
yetişemediğimiz yerlerde kiralama da yaptık. Sagaza sponsorumuzdu
bu arada. Ayakkabılarımızın da bir kısmı Sihirli Ayakkabı'dan
geldi. Bazı ayakkabıları ben çizdim, ayakkabıcıda yaptırdık.
Taksim-Garderobe'dan birkaç tanesini kiraladık. İlk önce ekibimle
beraber her yeri gezdim zaten, her şeyi değerlendirmeye çalıştık.
Hep beraber eve kapanıp sabahlara kadar çalıştık, sunumumuzu
hazırladık, çizimlerimizi yaptık. Mükemmeli bulmak için
çabaladık. Uyumadan şirkete gidip toplantılara girdik. Nilüfer
Giritlioğlu'nun atölyesi Lilipud'u kullandık, dikimler orada oldu.
Yetişemediğimiz yerde takviye aldık, son zamanlarda da sette dikme
haline geldik. Bir de simetri şeysi var bende; pantolonları,
gömlekleri üst üste koyup resmen nakış işledim milim milim.
Kostümlerin de birbirinden ayrılması lazım, karakterlerin
tarzlarına göre. Kerem'e yelek giydirerek Mehmet'in oynadığı
karakterden farklı bir yön çizdim. İkisi de çok güzel vücuda
sahip, onlar da kıyafetleri çok iyi taşıdı. 70'lerde gömlekler
dar kesim, düğmeler sonuna kadar açıktır. Tarık Akan'dan
hatırlarız en basitinden. Eee Mehmet de Kerem de iyi olunca, ben de
açabildiğim kadar açtım o düğmeleri! (kahkaha volume arttı)
Tarzsın
Bir yandan Yalan Dünya'da da
çalışıyordunuz, iki işi bir arada götürmek zor olmadı mı?
Ben Unutursam Fısılda'nın
hazırlığına başladığımda, Yalan Dünya'nın son iki-üç
bölümü kalmıştı sezon finaline. Birkaç iş alıp o setlere
ekip yerleştiriyorum zaten. Setin yoğunluğuna ve zorluğuna,
önemsediğim işlere göre de o setlerde daha fazla duruyorum. Bu
kez tamamen Unutursam Fısılda setindeydim. Elimden geldiği
kadar hem ön hazırlık, hem de çekim sürecinde buraya odaklandım,
çok mutluydum çünkü. İlk defa birisi bana ''üret, yarat'' dedi,
fikirlerime doğrusuyla yanlışıyla müsaade edildi. Bir şeyler
tasarladım, ürettim; bundan daha güzel bir şey olabilir mi?
''Keşke beş yıl sürse!'' dediğim bir işti, burada aldığım
keyif çok farklıydı..
Aslında niyetim kostümleri de görmek ve denemekti ama aksiliklerden dolayı olmadı maalesef. Bu yüzden, Yapım'dan tek tek izin aldığı kendi arşivinden olan fotoğrafları kullandım. Bu güzel sohbeti için tekrar teşekkürler Fatoş Suda'ya..
Bir de Raninitv adına herhangi bir yere gitmek için her yola çıkışımda yağmur yağsın ama tamam mı, trafik falan olsun böyle. Helal, süper, devam.