Bu sene Amerika'da The CW kanalında ekrana gelmeye başlayan Crazy Ex-Girlfriend özellikle Altın Küre Ödülleri'ndeki başarısıyla bolca adından söz ettirmeyi başardı. Dizinin başrol oyuncusu Rachel Bloom, Komedi Dizisinde En İyi Kadın Oyuncu kategorisinin kazananı oldu. Bu zaferin ardından Crazy Ex-Girlfriend'in adı daha sık duyulmaya başlandı.
Dizi Rebecca Bunch isminde genç ve bekar bir kadını merkezine alıyor. New York'a çalışan bu kadın 10 sene önce ayrıldığı eski sevgilisi Josh ile karşılaşıyor. Onun memleketleri California'ya geri taşınacağını öğreniyor. Josh'ı geri istediğine karar veren Rachel, terfi teklifini tepip tasını tarağını toplayıp memleketine geri dönüyor. Böylece onun eski sevgilisinin peşinden koşma macerası da başlıyor.
İşte bu başarılı komedi dizisi sonunda ülkemizde de izleyicilerle buluşacak. Crazy Ex-Girlfriend, 6 Nisan Çarşamba gününden itibaren ilk sezon bölümleriyle FoxLife kanalında olacak. Biz de dizi yayına başlamadan önce dizinin başrol oyuncusu Rachel Bloom ile konuştuk. Elde ettiği başarıdan, diziden ve özel hayatından bahsettik. Buyurun hep birlikte bakalım...
● Çektiğiniz pilot bölümü izlediğimde çok beğendim. Diziyi yaratırken Flight of the Concords’u referans aldığınızı okumuştum. Onların size nasıl ilham verdiğinden bahseder misiniz?
Onlar gördüğüm en iyi müzikal komedyenler. Orijinal ve komik müzikleri diziye yedirmeleri, konuları komedi şarkılarını merkeze alarak işlemeleri bana büyük bir ilham kaynağı oldu. Bunu yapan çok fazla dizi yok. Onlar da bizim gibi birbirinden farklı türleri kullanabiliyorlar. Sadece rap ya da folk türlerine bağlı değiller. Şahane insanlar. Hem absürtler, hem de alternatif. Benim de yetiştiğim alternatif skeç komedisi türünde işler yapıyorlar ve harikalar. O diziye bayılıyorum.
● Dizinin başında karakterinizin davranışları “En son ne zaman gerçekten mutlu oldunuz?” sorusuyla tetikleniyor. Sizce bu soruyu kendimize yeterince soruyor muyuz? Siz bu soruyu kendinize soruyor musunuz?
Bence yeterince sormuyoruz. Şu anda çok mutlu bir ilişkim var. Farkındalık ve kendi bedeninde mutlu olma hali de bununla birlikte geliyor. Çok kişisel bir şey söyleyeceğim ama bence herkes için geçerli olabilir: biri ne kadar mutsuzsa o kadar kendi bedeninde değildir ve hayatta verdiği kararlar konusunda farkındalığı yoktur. Biraz metafiziğe gireceğim ama; farkındalığın ve dikkatliliğin mutlulukla direkt bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendinize bugün ne yaptığınızı soruyorsunuz? Bugün yaptıklarım beni mutlu ediyor mu?
Oynadığım karakter Rebecca’nın hayatının büyük bir çoğunluğunu kendinden bekleneni adeta bir robot gibi yaparak geçirdiğini ve gerçekten ne istediğini hiç sorgulamadığını düşünüyorum. Çünkü bunu sorgulamak hayatının pek çok alanında dalgalanmalara yol açardı. Kendi güdüleriyle hareket ettiği ve kendi iradesiyle yolunu çizdiği son seferin 16 yaşında gittiği yaz kampı olduğunu ilk kez fark ediyor. Çünkü orada özgürdü ve ailesi yakınlarında bir yerde değildi.
Bence hepimiz bu soruyu kendimize sormalıyız; ama elbette ki çözüm kendi içimze bakmak, bir erkek için Batı Covina’ya (dizideki karakterin New York’taki yaşamını bırakarak taşındığı Kaliforniya beldesi) taşınmak değil. Yani Rebecca kendi içine bakarak doğru bir hareket yapıyor ama sonra gidip tam olarak yanlış şeyi yaparak mutluluğunu bir başkasına olan beğenisine bağlıyor.
● Bu diziyi yayına sokarken epey meşakkatli bir yol teptiniz. Tüm dalgalanmalar içinde akıl sağlığınızı korumayı nasıl başardınız?
Başardım mı? İki sene önce Aline Brosh McKenna (Rachel Bloom ile birlikte diziyi yaratan yazar) ile çalışmaya başladığımdan beri yaşadığım süreç çok güzeldi. Diziyi şekillendirmekten taslağını hazırlamaya, bütün süreç o kadar doyurucuydu ki sanırım aklımı kaçırmamamı sağlayan da bu oldu.
Her şey sipariş alıp almayacağımız ya da dizinin tanıtımını yapmak değil tabii. O kısımlar da eğlenceliydi ama biz daha çok gurur duyabileceğimiz bir iş yaratmakla ilgiliydik. Kendimi yaratıcılığın verdiği mutluluğa bağladım ve etrafımı mükemmel bir yapım ekibiyle çevreledim. Pilot aşamasında da böyleydi, şimdi diziyi çekerken de böyle. Diziyi birlikte yarattığım Aline bana adeta annelik yapıyor. Harika biri ve dizide çalışan herkes tüm yaratıcılıklarını ortaya koyuyor.
Dizinin hayata geçmeyeceğini düşünüp üzüldüğüm zamanlarda bile tüm bunlar beni o kadar tatmin etti ki. Showtime diziyi almadığında her şeyin bittiğini düşünmüştüm. En azından elimizden geleni yaptık, istediğimiz şeyi çektik ve harika bir pilot bölüm çıkarttık demiştim. Tüm bunların aklınızın başınızda kalmasına sebep olduğunu düşünüyorum. Baş harflerimiz aynı olsa da benimle Rebecca Bunch arasındaki en büyük fark da bu: o hiçbir zaman hayallerinin peşinden giden biri olmadı. Beni destekleyen bir aileye ve hayallerimin peşinden gitmemi mümkün kılan şeylere sahip olduğum için çok şanslıyım. Bence Rebecca’nın yaptığı delice şeyleri yapmama engel olanlar da bunlardı.
● Sosyal medya çağından söz ediyoruz hep. Ve siz bu çağda kendi kendine star olmuş birisiniz. Beş yıl önce Becer Beni, Ray Bradbury gibi isimleri olan klipler çeken birinin nasıl oluyor da bugün bir dizisi oluyor? Biraz bundan bahseder misiniz?
Dürüst olmak gerekirse ben de bilmiyorum. Bu gerçekten harika bir şey. Bahsettiğiniz klip ilk çektiğim müzik klibiydi. Etrafımdaki herkes kendi işlerini yaratıyordu. Komedyenler için işler böyle yürüyor. Herkes birikimlerini bir skeç çekmek için harcıyor ve arkadaşlarından para almadan oynamalarını rica ediyor. Yönetmen arkadaşlarından sadece 100 dolar alarak çalışmalarını istiyorlar ve herkes kendi fırsatlarını yaratıyor. Ben de üniversiteden mezun olunca yapmak istediğimin bu olduğunu düşündüm. Kendi fırsatlarımı yaratmak istiyordum.
Bir menajer ilgilenirse yaptığım bir iş gösterebilmek için o klibi çektim. Bu kadar popüler olacağı aklımın ucundan bile geçmedi. Amacım asla bu değildi. Ki şarkı Ray Bradbury (1920 doğumlu ABD’li korku ve bilim-kurgu yazarı) hakkındaydı ve o zamanlar gündemde olan bir isim değildi. Malum, bir süredir tanınmış bir isimdi. Gerçekten de benim en sevdiğim yazarlardan biridir. Klip birkaç yüz izleme alır diye düşünmüştüm. Gerçekten çok popüler olunca şaşırdım ve komedi şarkıları yapmaya devam ettim çünkü sevdiğim şey buydu. Yaptığınız bir iş çok popüler olunca yine popüler olabilecek ne yapabilirim diye düşünüyorsunuz. Sonra hızlıca fark ediyorsunuz ki insanların neyi seveceğini tahmin etmeniz imkansız ve bazen bir yıl önce çektiğiniz bir klip bile ilgi çekebiliyor. Şimdi size anlatırken izlediğim yolu gözden geçiriyorum ve bunu nasıl başardığımı sorguluyorum.
Dizinin nasıl gerçekleştiğine gelince: crack.com için Disney çizgi filmlerinin tarihe sadık kalsalardı nasıl olacakları hakkında bir klip çekmiştim. Bir animasyondu. Bir gün Aline, Jezebel’e girmiş ve orada klibi izledikten sonra diğer kliplerime bakmış.
● Ve “Aradığım kadın bu!” mu demiş?
Aynen öyle. Yüz yüze tanıştığımızda ruhlarımızın çok benzeştiğini fark ettik. Hep söyler, ilk tanıştığımızda nasıl bir şeyle karşılaşacağını hiç bilmiyormuş. Deli bir aktris de olabilirdim. Çünkü kliplerimin hepsinde acayip makyajlıyım, göğüslerim dışarıda. “Tam bir zırdeli olabilirdin,” der. Fakat ben haki pantolonum ve Birkenstock terliklerimle toplantıya gittim, belki biraz daha iyi giyinmiş olabilirim. Ama günün sonunda bir komedi yazarı gibi giyinmiştim ve o benim aklı başında biri olduğumu anlamıştı. Harika geçineceğimizi biliyorduk.
İnternetle ilgili harika olan şey, birçok farklı yollardan kullanılsa da, yaratıcılara avantajlı bir ortam sağlaması. İyi bir iş çıkartıyorsanız onun izlenmesi ihtimali var, sadece 500 dolar harcayarak çektiyseniz bile. Bence bu harika bir şey.
● Bu karakteri yaratırken nereden ilham aldınız? Hayatınızda yaptığınız en çılgınca şey neydi?
Karakter benim ve Aline’in karışımı diyebiliriz. Çocukça saflığını ondan alıyor ve ani kararlar alması da benden geliyor. Aline Harvard mezunu. Hukuk öğrencisi değildi ama Harvard’a gitti. Çok zeki biridir ve her zaman ne yaptığını bilir. Karakterin bu özellikleri de Aline’e benziyor. Genel olarak Crazy Ex-Girlfriend (Deli Eski Kız Arkadaş) ismini inceleyen bir dizi yapmak istedik. Bu ne demek olabilirdi? Aşk; kadın erkek, eşcinsel heteroseksüel dinlemeden, cinsiyet ayrımı yapmaksızın hepimizin deli gibi hissetmesine yol açtı. Hayatımızın bir noktasında mutlaka bunu yaşadık.
Peki bir insan dizimizin adında geçtiği gibi “deli eski kız arkadaş” konumuna tam olarak nasıl düşüyor? Biraz bize benzeyen, yetenekli, zeki ve aklı başında gözüken birini alıp onu tetikleyerek olduğundan daha kötü birine dönüşmesine sebep olan şeyi aramanın daha ilginç olacağını düşündük. Bu bize çok enteresan geldi. Dizinin duygusal bir otobiyografi olduğunu söylüyorum çünkü hayatımın büyük bir kısmında birinden hoşlandığımda böyle zavallı ve kontrolsüz hissettim. Birini beğendiysem her şeyi yapabilirdim. Çok kötü bir insana dönüşüyordum. Neyse ki Rebecca kadar çılgınca bir şey yapmadım çünkü benim ne yaptığımın biraz da olsa bilincindeydim.
Rebecca neden değil, bilmiyorum. Sıkıcı bir cevap olacak ama; yaptığım en çılgınca şey bir çok açıdan kendimi aşağılara çekmemdi. Bir çocuk gece üçte mesaj atar ve beni çağırırdı. Ben de üniversitede okuyor olmama rağmen her şeyi bırakıp, sırf o istedi diye, gecenin köründe taksiyle Yukarı Doğu Yakası’na onu görmeye giderdim. İşte böyle küçük şeyler zamanla birikiyor ve bir noktada ne yaptığınızı sorgulamaya başlıyorsunuz. “Derse iki saat geç kaldım. Gündüzleri yorgunluktan ölüyorum çünkü gece uyumayıp o çocukla beraber oluyorum.”

● Karakterinizin yaptığı çılgınlıkları yapmadığınıza göre, o olağanüstü durumları yazarken nereden ilham alıyorsunuz?
İçimde hissediyorum. O çılgınlıkları yapma güdüsünü hissediyorum. Yapmak istediklerim, ne kadar çıldırmak isteyebileceğim ve deli gibi gözükmekten duyduğum korku arasında hayatım boyunca bir çatışma sezdim. Bundan gerçekten korkuyorum çünkü içimde hissettiğim bir şeyler var ve kendimi frenliyorum. İnsanların zırdeli olduğumu düşüneceğini düşünüyorum. Ve kendime böyle şeyler yapamayacağımı söylüyorum. Bunlardan ilham alıyorum. Garip bir şey ama, bu dizi sayesinde adeta dileklerimi gerçekleştiriyorum çünkü keşke lastiklerini patlatmaya cesaret etseydim dediğim adamlar var. Keşke onların aletlerinin fotoğraflarını mahallede dağıtsaydım diyorum. Bir açıdan, keşke farkındalığım olmasaydı da o an kendimi mutlu edebilseydim diye düşünüyorum. Tabii o zaman hayatım yerle bir olurdu ve tutuklanırdım. Böyle şeyleri içimde hissetmem ve tutuklanmamak için onları bastırmam diziyi besliyor çünkü hepsi yapmak istediğim ama kafamı kullanıp yapmadığım şeyler.
● İlk bölümden sonra dizinin hikayesini nerelere götüreceğinizden bahseder misiniz? Çünkü dizinin ismi eğer karakterin tek özelliği bu olursa çok geçmeden malzemesini tüketecektir diye düşünüyorum. Ayrıca insanlar her hafta bu kadar çılgın birini izlemek ister mi?
Batı Covina’ya taşınma kararının arkasında pek çok şey var. Evet, yanlış sebepler yüzünden taşınıyor ama büyük resme baktığımızda görebiliyoruz ki çok mutsuz biri ve hayatının ipleri elinde değil. Josh için Batı Covina’ya taşınması hem onun hayatında, hem de diğer herkesin hayatında giderek büyüyen bir etkinin tetikçisi oluyor. Hayat siz plan yaparken başınıza gelenlerdir. Rebecca, Josh’a odaklanmış olsa bile hayatında bir sürü başka şey oluyor ve daha önce sahip olmadığı birçok anlamlı ilişki kurmaya başlıyor. Evet, Josh hikayenin merkezinde ve her şeyi tetikleyen figür ama dizi bundan çok daha fazlasını anlatıyor. Aline’e ve bana soracak olursanız bizce gerçek aşk hikayesi Rebecca ve Paula arasında yaşanıyor. Dizinin asıl aşk hikayesi o.
● Josh karakteri dizide yer almaya devam edecek mi?
Kesinlikle. O, dizinin büyük bir parçası. Onun ve ikinci bölümde tanışacağınız kız arkadaşının başına çok fazla şey gelecek. Rebecca’dan çok etkilenecek çünkü o da pek farkındalığı olmayan biri. Güney Kaliforniya’da büyümüş ve kaygılarından arınmış biri. Ben de oralarda büyüdüm. Bu kadar güneşli ve mutluluk dolu bir yerde büyüyünce dönüp kendinize bakmanız pek gerekmiyor. “Gerçekten mutlu muyum yoksa depresyonda mıyım?” demiyorsunuz. Çünkü etraf günlük güneşlik. Neden kendi içinize bakasınız ki? Rebecca’nın oraya taşınması Josh’ın daha önce hiç yapmadığı bir şekilde dönüp kendine bakmasına sebep oluyor.
● Tüm romantik ve duygusal tarihi sosyal medyada yer alan ilk nesiliz. İlk aşklarıyla yeniden bir araya gelen birçok kişinin hikayesini duyuyoruz. Sizce aslında o eski mutlu günlere geri dönmüyoruz ve yaşananlar bir sanrı mı? O günlere dönmeye çalıştığımızda eskisi gibi buluyor muyuz ya da istediğimizi elde edebiliyor muyuz?
Ben büyük bir Harry Potter hayranıyım. Okudunuz mu bilmiyorum ama, yazarın 7. kitapta (Harry Potter and the Deathly Hallows) üzerinde durduğu çok güzel bir şey var: diriltme taşından bahsederken onun teknik olarak istenen herkesi tekrar hayata döndürdüğünü; ama o kişinin dönünce mutlu olmadığını söylüyor. Orada olmak istemiyorlar. Sizin yolunuza devam etmiş olmanızı istiyorlar. Yollarına devam etmiş olmak istiyorlar. Bence biz de sosyal medyada sıklıkla bunu yapıyoruz. Sosyal medya adeta bizim küçük diriltme taşımız. Eski erkek arkadaşımla AOL mesaj programında (America Online’ın eski bir anında mesajlaşma programı) yaptığım yazışmalara bakınca onu diriltme taşımla hayata döndürmüş oluyorum. Onlara tekrar bakmamam gerekiyor. O anı tekrar yaşayamam, bunu istemiyorum da.
● Dizideki müzikal sahneleri nasıl çekiyorsunuz? Göründüğü kadarıyla epey karmaşıklar.
Evet. Çok eğlenceliler ama elbette ki bir o kadar da karmaşıklar. Koreografiyi öğrenmek ve çekmek çok zor. Müzik klipleri skeç tarzında yazıldığı ve hangi anda hangi şakayı yapacağımız belli olduğu için ne çekeceğimizi de tüm detaylarıyla biliyoruz, bu çok güzel bir şey. O yüzden, eğer bir alanda sadece şarkı söylenen bir sahne çekmiyorsak çok fazla görüntü kaydetmiyoruz çünkü şakayı yapabilmek için tam olarak hangi açıya ihtiyacımız olduğunu ve şarkıyı playback yaparken hangi planı istediğimizi biliyor oluyoruz. İş bitiveriyor. Çok eğlenceli, verimli ve kolay çünkü çekmeniz gereken belirli sayıda plan var ve eğer deneysel bir şeyler yapmaya kalkarsanız komedi mahvoluyor. O yüzden müzik kliplerini çekmek çok eğlenceli. Ve çılgın.
Yazı devam ediyor...