● Oyun psikolojik açıdan biraz yumuşatılmış olsa da sert bir oyun
aslında. Ağırlığını hissediyor musunuz rolünüzün?
SBR’de çalıştığımız oyunlar genelde
geçişli metinler. Duygu değişiminin çabuk olması gerekiyor. Sahneden sonra bir
dakika nefes alıyoruz ve "Oh, geçti" durumu oluyor. Sert bir oyun olduğu için
çok dikkat etmemiz gerekiyor. Mesela bir sahnede Güneş’le bir lafı unutmuşuz.
Normalde 17-20 dakika süren kısım 10 dakikada bitti. Ben telefonu vermeyi
unutmuşum ona ve neredeyse finale bağlıyoruz. O an doğaçlama yaptık. Bazen
kaptırıyorsun kendini bu şekilde. Dışarıdan bir gözün taraması gerekiyor.
● Gözlem yaptınız mı hiç?
Canlı gözlemim olmadı. Oyunu
çalışırken bir duvarlara anti-depresan veya madde kullanan kişilerin fotoğraflarını
astık. Enerjisini hissetmek adına duvara astık onları. Rolden önce internetten
insan yüzlerine bakmayı çok severim. Farklı enerjileri almanız gerekir. Bir de
bence iyi oyunculuk dediğin hayal etmektir biraz da. O çok önemli. Gaipten
gelmedi herhalde. Bir şeyi çağırıyorsun orada. İyi gözlemlemek gerekiyor.
● Sizi arada bırakan ama kabul ettiğiniz bir proje oldu mu?
‘Ulan İstanbul’. Yazın iş yapmak
konusunda emin değildim. Zaten son iki sezondur yaz işi yapıyorum. Çünkü iki
yıldır romantik komedi türündeki yapımlar, ‘yaz dizileri’ adı altında başlayan
işler sezona kaydı. ‘Ulan İstanbul’a girerken de bir yaz işi deyip durdum.
Fakat sonra kadroyu görünce hiç düşünmedim. Uğur Polat, Şebnem Bozoklu, Beyti
Engin, Zeynep Kankonde, Erkan Kolçak Köstendil; bu isimleri tanıyordum zaten.
Demet Gül, Kaan Yıldırım, Sevtap Özaltun; harika bir kadroydu. "Bu yaz tatil yapmıyorum" deyip kabul ettim. Zaten yönetmenimiz Murat Onbul’un da işi kabul
etmemde etkisi oldu ve dizi de fenomen işlerden biri olarak adını ekran tarihinw yazdırdı.
Hâlâ bana internette "devam ediyor musunuz" diye soranlar var.
● İnternette yayınlanmasıyla bir ilke de imza attınız.
Evet ama biz maalesef zevklerine
değil, zorunluluklara para ödüyoruz. Kimse köprüden geçerken neden para
ödediğini sorgulamıyor. Herkes parayı verip gidiyor. Ama “Neden zevklerim için
para ödeyeyim ki?” diye sorguluyor. Enteresan...
● Televizyonda hangi işleri beğeniyorsunuz?
Neye göre sınıflandıracağıma bağlı.
● O zaman şunu sorayım; size göre iyi oyunculuğun kriterleri nedir?
Anı değerlendirebilmiş, orijinal olan
ve orijinali arayandır. Bir de bana göre işin özü yazarın ya da senaristin
hayal ettiğini oyuncunun da hayal etmesinde. Eğer onun hayal ettiğini sen de
hayal ediyorsan o rolü oynarsın. Gerisi de tamamen senin sınırlarınla
alakalıdır. Ve bunların genişliği de yine senin elindedir.
● Birlikte çalıştığınız senaristlerden hayal kurma açısından
zorlandığınız oldu mu?
‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de Coşkun
Irmak’la çalışırken zorlandığımı hatırlıyorum. Çünkü bir dönem işiydi ve
örneğin senaryoda "nasılsın" yazıyor ama benim içimden oradaki duyguya göre "n’aber?"demek geçiyordu. O yüzden ilk toplantıda bazı sözleri değiştirip
değiştirmeyeceğimizi sordum. O da elimizde 15 bölümlük senaryo olduğunu
söyledi. Karakter gelişimini biliyorduk. Zaten dizinin başarı sırlarından biri
de buydu. Tesadüf değildi ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin başarılı olması. Irmak,
benim sorum karşısında "Bu iş dönem işi ve sizin ağzınıza gelenle benim
aklımdaki birbirine uymayabilir. Ben o dönemi yaşadım. O yüzden benim
yazacağımı nasıl söyleyeceğinizi düşünürseniz sizin için de daha faydalı olur" dedi. İlk başlarda biraz zorlandım fakat sonrasında alıştım ve çok haklı
olduğunu gördüm. "Kiralık Aşk"ta ise Meriç çok açık eklemelere, karşılıklı bir
alışveriş söz konusu. Fakat işte bazı işler yapıları gereği bu alışverişe açık
olamaz.
● Oyunculuğunuzda sizi en çok rahatsız eden durum nedir? Ne yaptığınızda
kendinize kızarsınız?
Bazen "Şu an cepten yiyorum ve hâkim
değilim" diyorum. Hakimiyetimi kaybetmekten nefret ediyorum. Ağzımdan çıkan
lafı söyleyen kişi ben değilim sanki o an. Arada oluyor bu. Halbuki seyirci
benim hakimiyetimi izlemeye geldi. Tempo içinde oyun oynarken, dizi yaparken
veya boş zamanımda eşimle, arkadaşlarımla vakit geçirirken birden "Ne
oynayacağım? Acaba sandıkta neler var? Ne kaldı?" diye düşünüyorum. Bir de "Rolüne nasıl hazırlanıyorsun?" sorusu çok soruluyor. Rolün önce fiziğini
görmelisin ki onu gösterebil, sesini duyabilmelisin ki onu işitebilsinler.
Bunun için bir ses, bir postür bulman gerekir. Resmini çizmelisin. Kendime "Nasıl bir şey oynamak istiyorum" diye sorduğumda aklıma bir şey
gelmediğinde paniğe kapılıyorum. "Öyle Bir Geçer Zaman Ki"den sonra
iki tane üst üste komedi geldi. Fakat eğer yine dram işi gelseydi ve insanlar
Salih’i yine bir dram işinde aynı şeyi oynar biçimde görseydi o zaman tehlike
çanları çalmaya başlardı.
● Yakın zamanda Oscarlar dağıtıldı; sizin favorileriniz hangileriydi?
Tamamını izleyemedim. Ben, Çiçek
Dilligil, Sevinç Erbulak, Merve Engin ve Emre Kınay’dan oluşan bir Oscar
grubumuz vardı. Leonardo DiCaprio’ya Oscar verecekler miydi diye çok merak
ediyordum (Gülüyor). Geçtiğimiz yıl Inarritu’nun ‘Birdman’inde kendime
gelemedim. Bir de yakın zamanda Tarantino’nun ‘Hateful Eight’ini izledim ve çok
eğlendim. Jennifer Jason Leigh’ye bayıldım. Eddie Redmayne’i çok beğeniyorum.
‘Danish Girl’ün fragmanını izlemem bile yetti, ağzım açık kaldı. Formsuz bir
oyuncu. Mesela Eddie Redmayne denildiğinde kendi tipinden önce oynadığı rol ve
oradaki maskı aklıma geliyor.. Bana göre Sean Penn, Daniel Day-Lewis de öyle.
Düşündüğünde önce tipi gelmiyor aklına. Bu çok önemli bir başarı bence. Böyle
bir oyuncu olabilmeyi çok isterim.
● Peki, son zamanlarda hangi tiyatro oyunları sizi çok etkiledi?
Şehir Tiyatroları’nda ‘Sırça Köşk’ü
izledim. Sinema perdesi arkasında oynamışlar, çok etkilendim. Hikâyesi de çok
hoşuma gitmişti. Birkaç yıl önce izlediğim Talimhane Tiyatrosu’nun ‘Önce Bir
Boşluk Oldu Kalp Gidince Ama Şimdi İyi’ oyununu da unutamam. Esra Bezen Bilgin
inanılmazdı ve Türkiye’de onun gibi bir kadın oyuncu olduğu için gurur
duymuştum. DOT’un ‘İki Kişilik Yaz’ı da çok iyiydi. Tuğrul Tülek ve Gizem Erdem’e
bayıldım. Bu sezon bir daha izleyeceğim.
● Hangi oyuncuyla birlikte oynamayı merak edersiniz?
Şimdi politik konuştuğumu
düşüneceksiniz ama İmer Özgün diyeceğim. Hiç oynamadık ve merak ediyorum. Benim
yönettiğim oyunda İmer oynadı ve birbirimize giriyorduk. Karı koca oynamayı
istemem ama. Daha sert ve tuhaf bir şey olabilir. Mesela anne oğul, baba kız
veya kardeş oynayabiliriz.
● Oyunculuk dışında bilmediğimiz bir yeteneğiniz var mı?
Aslan burcuyum. Bana göre her şeyi
çok güzel yapıyorum (Gülüyor). Şaka tabii, öyle bir özgüvenim yok. Yemek yemeyi
çok seviyorum, şarkı söylediğimde herkes yaka silkiyor. Susmuyorum çünkü.
Kendimi kaybediyorum. "Bu adam biraz manyak galiba" diye bakıyorlar. Bir
dönem müzikale girmiştim ama devamsızlıktan atıldım ve içimde uhde olarak
kaldı.
● Neyi yapmadan oyunculuğu asla bırakmazsınız?
Hedefler koymayı sevmiyorum. Hayal
kurarsın ama o gelecek şeye göre kuruyorum. Öteki türlü kendime ket vuruyormuş
gibi hissediyorum. Önüne hedefmiş gibi bir şeyleri koymak bence yanlış.
● Bugüne kadar size hiçbir röportajınızda sorulmamış ve neden sormuyorlar
dediğiniz bir soru var mı?
Evet, hem de çok klişe bir soru:
‘’Oyuncu olmasaydınız ne olurdunuz?’’.
● Evet, klişe ama sorulmamışken ben sorayım o zaman.
Annem avukat olmamı istedi. Liseden
sonra askeriyeye sıcak baktım. O disiplin hoşuma gitti. Baktığınızda nerede
askerin yaşamı, nerede oyuncunun yaşamı; çok farklı uçlar. Tuhaf değil mi? Öyle
bir açgözlülüğüm var. Her mesleği yapmak istiyorum. Yemek yapmayı ve
sevdiklerime tattırmayı çok severim. Fırında ıspanak dolgulu levrek yapıyorum
ve bayağı güzel.