Ece Özdikici: Oyunculuğun belli bir matematiği var

● Karakterinizin gelişimi açısından 6’ncı ve 12’nci bölümleri es geçemeyiz. O bölümlerde Songül karakteriyle empati kurmuştuk. Yine onu böyle görecek miyiz?
12’nci bölümde gerçekten pek çok kişi yazmıştı bunu. Çocuk meselesini kafama çok takmış ve doktorla görüşmeye gitmiştim. Beşinci bölümde de okkalı bir dayak yiyordum ve sonrasında kendimi anlattığım sahneler vardı akabinde. Açıkçası Songül’e çalışırken salt kötü bir karakter yaratmak istemiyorum. İzleyicinin onu izlerken bir sebebi olabileceğini hissetmesini istiyorum. Bu sezon Songül’ün bu yanı daha kuvvetli. Biliyorsunuz onun tuttuğu bir kadın devreye girdi ve çok kısa sürede işe yaradı. Fakat Songül şu an Sadrettin’i bu kadar kolay kaybedebileceğinin farkına vardı ve çok üzüldü. Önümüzdeki birkaç bölüm bunun üzerine kurulu.
 
● Aslında Songül’ün bir yarası olduğu ilk bölümden beri hissediliyor. RaniniTv’deki Poyraz Karayelcilerden birinin de bu yönde bir sorusu var size. Songül’e nasıl bir son yazardınız?
Tahmin edildiğinin tersi bir son yazardım. Senaristimiz Ethem Özışık bunu okursa gülebilir ama Songül’ü mutlu yapardım. Çünkü bu kız hiç sayılmıyor, ciddiye alınmıyor. Çok acı çekiyor. Sadece baba biraz ona “kızım” diyerek içlerine alıyor. Fakat Sadrettin sevmiyor, Ayşegül tersliyor. Kendini var edeceği bir alan yok. Açıkçası ben öldürmezdim onu.. Çok entrika çevirdiği için herkes bunu bekliyor galiba. Ailedeki herkes onu öldürebilecek durumda.

Bu soruyu duyunca heyecanlandım. Soran kişiye çok teşekkür ediyorum. Evet, ben kesinlikle Songül’ü huzura kavuşturmak, onu rahatlatmak isterdim. Yeni bir aşk yazmazdım. Tam tersine Sadrettin’le birbirlerini yeniden tanımalarını isterdim. İzlediğim dizilerde çiftlerin bir şeyleri aştıklarını ve birbirlerini geliştirdiklerini görmekten çok hoşlanıyorum. İnsanların sorunları aşabileceklerine dair güzel bir örnek oluyor. Çünkü biz maalesef çok kolay pes eden ve ilişkiler ile insanları kolay harcayan bir toplum haline geldik. O yüzden Songül ile Sadrettin’in böyle bir gelişimi olmasını çok isterdim. Belki evli kalamazlar, ayrı yollara devam ederler. Olsun, birbirini anlayarak kırmadan devam etmelerini isterdim.
 
● Sadrettin ile Songül’ü ‘The Muppets’taki yaşlı iki ihtiyara benzetiyorum.
Süpersiniz. Ben de hep aynı örneği veriyorum sette. O halimiz de çok tatlı, değil mi? Hem birbirlerini çekemiyorlar hem de kopamıyorlar. Çok sevdim bu örneği.
 
● ‘Poyraz Karayel’ öncesine gidelim. İlk televizyon işiniz ‘Küçük Hanımefendi’ miydi?
Evet diyebilirim. Geçen yıl Kanal D’de yayınlanan ‘Cinayet’te rol aldım. Ancak ne yazık ki beş bölüm sürdü. Ondan önce ‘Dila Hanım’da rol aldım. Kısa süreli anlaşmıştım, 15 bölüm. Orada rolüm gelişmedi, kısır kaldı. Bu anlamda gerçekten işim diyebileceğim ve biraz daha tanındığım iş ‘Poyraz Karayel’dir.
 
● Ekran serüveni öncesi bir de tiyatro var galiba.
Evet, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan mezunum. Bakırköy Belediye Tiyatroları, sonra da Şehir Tiyatroları’nda çalıştım. Kısa bir dönem devlet tiyatrolarında sözleşmeli çalıştım. Şehir Tiyatroları’dayken dört ayrı oyunda oynuyordum. ‘Romeo Juliet’te Juliet, ‘Tehlikeli İlişkiler’de Cecile, ‘Kargaşa’da Yasemin, ve bir de çocuk oyunu.Bu tatmin edici bir deneyim fakat bir yandan da televizyonda yaptığınız işlerderolünüzün büyüme ihtimali yok. Setin de sizin gibi çalışma programı olan bir oyuncuyla çalışma lüksü yok. Bu nedenle iki üç yıl önce istifa ettim. Çünkü ben oyunculuğu her kulvarda seviyorum. Tercih yapmak durumunda bırakılmaktan hoşlanmadım. Bu süreci geçirdikten sonra yüksek lisansa başladım. ‘Poyraz Karayel’in birinci sezonunda karavanda tez yazıyordum. Ben çok öğrenci ruhluyum, hâlâ da boş zamanlarımda yüksek lisans derslerine giriyorum. Öğrenciliği çok seviyorum.
 
● Yakın zamanda da Susan Batson’ın Masterclass’ına katıldınız. Nasıl bir deneyimdi?
Çok çılgıncaydı. Beş gün sürdü ve dördüncü günün sonunda resmen ruhumun üzerinden tır geçmiş gibiydi. Fakat çok şey kattı. Juliette Binoche’la aramda çok benzerlikler buldu. Söylediği oyuncunun da benimle aynı deneyimlerden geçmiş olması cesaret veriyor tabii. Azarladı, hırpaladı, birçok şey yaptırdı ve deyim yerindeyse mahvetti bizi. Fakat mükemmel bir deneyimdi. Tüm bunları olumlu anlamda söylüyorum. Susan’ın bazı tekniklerini ‘Poyraz Karayel’de de kullanıyorum.
 
● Kariyerinizde hırslı mısınızdır? Uzun vadeli hedefler koyuyor musunuz kendinize?
Belli bir yönetmenle çalışmak veya proje bazında hedef koymaktan ziyade kendi çalışmamla ve gelişimimleilgili hedeflerim oluyor. Proje bazında hedefler koyduğumda, elimde olmayan etkenlerle karşılaşıp mutsuz olabiliyorum. Bu anlamda hayal kuruyorum diyebilirim. Meselabirçok yönetmenle çalışmak istiyorum. Zeki Demirkubuz, Yeşim Ustaoğlu, Ferzan Özpetek, Pelin Esmer, Çağan Irmak… Daha bir sürü isim sayabilirim. Yakın zamanda ‘Çekmeceler’i izledim. Orada da hem başrol oyuncusu Ece Dizdar’ı hem de yönetmenleri Mehmet Binay ile Caner Alper’i çok beğendim. Ben de böyle yapımların hayalini kuruyor ve elimden gelen her şeyi yapıyorum. En büyük hedefim sinema filmi çeken arkadaşlarımla beraber bir iş yapabilmek. Hep onları kutlayıp tebrik eden kişiyim. Ben de bu mutluluğu yaşamak istiyorum.
 
● Peki, “acaba gerçekten benim yapabileceğim tek meslek oyunculuk mudur?” dediğiniz anlar oluyor mu?
Açıkçası düşünüyorum. Bana “Ece, seni yeniden lise sona gönderdik. Üniversite sınavına gireceksin” deseler başka hiçbir bölümü tercih edemem. Bu nedenle çok doğru bir işteyim ve şanslı olduğumu düşünüyorum. Türkiye’de kaç kişi istediği işi yapabiliyor ki? Belki resim okuyabilirdim. Lisede resim eğitimi almıştım ama zaten resim yapmaya da devam ediyorum. Bir de sokak hayvanlarının durumuna çok üzüldüğüm için keşke veteriner olsaydım diyorum ama, o lafta.
 
● Bir deneme çekimindesiniz. En sevdiğiniz film ile karakteri alıyorsunuz. Ve onu filmde geçen zaman ve mekân diliminden çıkarıp kendi istediğiniz ana ve mekâna taşıyorsunuz. Nasıl bir sahne olurdu?
Of, çok zor ve bir o kadar da güzel bir soru. ‘Black Swan’da Natalie Portman’ın oynadığı karakterin tenini soyduğu sahneyi Türkiye’ye uyarlardım ve o sahnede tenini soyarken öldürülen çocuklar, mermiler, bombalar ve savaşlar çıkardı. Sanırım benden iyi senarist olurmuş (gülüyor).
 
● Yazmaya meraklı mısınız?
Kendi çapımda ufak tefek şeyler yazıyorum. Daha çok müzik ve resimle ilgiliyim. Piyano dersleri alıyorum. Bu enstrüman çalmak beni çok mutlu ediyor. Piyano ve resim, beni oyunculukta besliyor. İleride mutlaka bir sergi açmak istiyorum. Zerrin Tekindor bunu başardı.  O da üniversitedeyken resim okumuş. Zaman zaman bunun hayalini kuruyorum.Açıkçası sanatçıların kendilerini tek bir alanla kısıtlamamaları beni çok mutlu ediyor. Bende de çocuksu bir merak var ve yeni şeyler denemeyi seviyorum.
 
BONUS:
Nesrin Cavadzade’nin sorusu:
En sıkı hayalin nedir?
En sıkı hayal için “olmaz ki bu” diyebileceğim bir şey olsun isterim, kibana göre böyle bir şey de yok. İstesek her şeyi yapabiliriz. Fakat şu an için yapamayacağım ve sıkı hayalim diyebileceğim iki şey üretebilirim. Biri hiç ayak basılmamış topraklarda bir iki yıl boyunca tam bir inzivaya çekilmek. Diğeri de sorumluğunu alabileceğim, kocaman bir hayvan barınağı kurmak. Bu söylediğim iki şey de çok yapılabilir duruyor. Şimdi olmasa bile zamanı gelince yapabilirim. Bir yandan düşünüyorum. Hayal denince olamayacak bir şey kurarsam, Doğu’daki çocukları alıp yaralarına çare olmak çok isterdim. Bu neden hayal diye sorarsanız şöyle açıklayayım.Bazı yaralar açıldıktan sonra belleklerden gitmez. Kimse o yaraları iyileştiremez artık. Maalesef...

Evet, benim en sıkı hayalim bu. Öyle anlar oluyor ki sokak hayvanlarını, kimsesiz çocukları ceketimin içine alasım geliyor. Özellikle sadece sokaktaki değil, barınak hayvanlarını da görünce çok üzülüyorum. Bu konuyu dile getirmek istiyorum; lütfen hayvanlarınızı barınaklara bırakmayın. Onları terk etmeyin. Bir hayvan sahiplenmeden önce yirmi yıl size yarı bağımlı yaşayan bir canlıyı aldığınızı düşünerek alın. Hiçbir sebep, onu terk etmeniz için neden olamaz. Başka bir ülkeye taşındığınız için, etrafa tuvaletini yaptığı için, yaşlandığı için, hasta olduğu için, ev arkadaşınız istemiyor diye  annenizi bırakır mıydınız? Diğer konu, evcil hayvanlarınızı kısırlaştırın.  Kısırlaştırmadığınızda, yavruları çok iyi olduğunu düşündüğünüz ailelere sahiplendirdiğinizde bile, o hayvanların birçoğu ne yazık ki barınaklara, ormanlara atılıyor. İllaki yavru sahiplenmek isteyen biri karşınızda varsa, ona sokaktan ya da barınaktan almasını öğütleyin. Yer gök sahipsiz hayvan kaynarken, neden yeni hayvanlar üretelim? Bu, bazılarının iddia ettiği gibi yaşam haklarına saygısızlık değil. Aksine onları korumak. Sokaktaki hayvanların ömrü kaç yıl sanıyorsunuz?

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER