Beni bilenleriniz bilir, “şöyle olsa böyle olsa, şunu görsek, onu değil bunu izlesek”ten yaklaşmam olaya; çünkü izlediğim her şeyin son tüketicisi olmayı ziyadesiyle çok severim ve önemserim. Gerçek hayat mükemmeliyetçiliğimden ve kontrol manyaklığımdan çekiyor yeterince, diye düşünürüm, bırakayım da izlediğim film, okuduğum hikaye, gömüldüğüm roman da kendi kontrol alanını yaratsın, ve şaşırtsın beni. Kiralık Aşk bunu hep yaptı bugüne kadar. Belki de en fazla dün gece yaptı. Her şeyi başa sararak; ama daha da fazla, “bu şekilde” başa sararak.
“Uçuruma kayıp düşmekten korkuyorum!”
“Ya beraber düşeceksek?”
Hatırlayanınız vardır, burada geçmişti bu konuşma. Ömer haftalar evvel nihayet Defne’ye açılmaya karar verip yanına geldiği zaman, bu yakamozun altında demişti “ben eminim artık.” Aynı noktada karar vermişlerdi, uçurumdan kendilerini aşağıya bırakıp, mucizelere inanmaya. İşte yine burada, aylar ve aylar sonra, bir mucizeye daha inanmaları gerekecekti. Bir farkla.
Bugüne kadar hep Defne’yi kolundan tutan, onunla burada uçuruma atlamaya karar veren Ömer, “ben eminim artık” demekten, mucizelere inanmaktan vazgeçmiş durumda. Bu kez, uçurumun dibinden kanatlarını açıp havalalanma, mucizelere inanma, ben eminim deme sırası Defne’de. Tut beni de çıkar Defne o çukurdan, gördüğüm kadarıyla o siyah kanatlar aslında yeterince sağlam! Ömer yerine benden duy. Güveniyor herkes sana.
Güven. Bir çok insanın en sağlam cephaneliği, Ömer gibilerin ise daha fazla. Ömer gibi, hayatını sadece kendine güvenmek üzerine kuran, ve bunu ilk kez değil defalarca ifade eden insanlar için adeta o cephanelik içinde pimi çekilmiş bir bombadır güven. Onun için alelade “bunu bana koşulsuz şartsız sağla” denmez. İstenmez, talep edilmez, buyrulmaz.
Bir insana tekrar tekrar “güven bana” demenin bile güvenin tutunduğu o hassas teraziyi ne kadar sarsabileceği aşikarken; söylemiş olduğun yalanların, paylaşmayı hala reddettiğin sırlarının, konuşalım deyip deyip sonunda aslında hiç bir şey dememiş olup susmanın o dağ gibi yükünün altında, bütün bunlara rağmen, “bana koşulsuz güven” buyruğu o cephaneliği patlatır Defne. Gardını kuşanmadan, elinde bir havai fişekle bir insanın en sağlam cephaneliği içine o şekilde dalınmaz.
Bir adet Ömer Bey’i ininden çıkarıp, sarsıp kendine getirmeyi ve ne olursa olsun dilinin ucuna getirmemeye imtina ettiği o “güvenmiyorum!” u en derininden ustalıkla çıkarmayı başardınız Defne hanım, tebrikler. Aslında bunun sonuna yakışan, o sahneyi de Ömer yerine sizin vakur adımlarla terk etmeniz olurdu, ama bu işi de Ömer’in hanesine “ işte böyle arkasına da bakmadan çeker gider adam!!!!” çetelesini atalım diye Ömer beye bıraktınız zaar.
O zaman ben de sorarım ama:
Çekip giden midir, terk eden?