Paramparça
41.bölüm yorumuma başlamadan önce değinmek istediğim bir konu var, dizi
sürelerinin uzunluğu. Haftalardır bu konu üzerine yakın çevremle konuşup
duruyordum. Artık yazıya dökmenin zamanı geldi. “Şikayet etmeyen bir sen
kalmıştın zaten gel, gel!” dediğinizi duyar gibiyim. (Belki de demiyorsunuzdur.)
Yıllardır hem oyuncular ve kamera arkası çalışanları hem de biz seyirciler
“yerli dizi yersiz uzun” sloganı ile dizi sürelerinin uzunluğundan bahsedip
duruyoruz. Şimdi ben sürelerden rahatsız olduğumu buraya yazınca dizi süreleri
kısalacak mı? Hayır. Belki de hiçbir şey değişmeyecek ama en azından ben
içimden geçenleri söylemiş olacağım. Şöyle bir çocukluk günlerimi hatırlıyorum,
her kanal akşam kuşağında iki dizi yayınlardı. Yayınlanan ikinci dizi
izlenebilecek, çok geç sayılmayacak bir saatte biterdi. Hem kanal mutlu olurdu
hem de biz seyirciler. Zamanla süreler uzadı uzadı uzadı ve günde bir diziden
fazlasını izleyemez olduk. Hatta öyle ki bazen dizinin uzunluğundan sonunu
göremeden uyuyakalıyoruz. Lütfen ama lütfen şu dizileri daha izlenebilir
sürelere çekin. Artık akşam saat 20:00’dan (özet 20:40 civarı bitse) 00:00’a
kadar (bazen bu süre 00:30’a kadar uzayabiliyor.) aynı diziyi izlemek
istemiyorum, istemiyoruz. Daha doğrusu o kadar uzun süreyi bir diziye ayırmak
istemiyoruz. O zaman izleme diyenlerinizde olabilir. Tamam ben izlemeyeyim ama bu
dizileri çekmek için emek harcayan insanlara yazık değil mi?
Paramparça’yı
başladığı ilk zamandan beri severek izliyorum ve bildiğiniz gibi her hafta burada
da yorumluyorum. Diziye olan ilgim iniş çıkışlar olsa da hiç azalmadı. İlk
izlediğim bölüm nasıl hissediyorsam hala aynı şeyleri hissediyorum. (Nurgül
Yeşilçay kalp kalp kalp) Ancak bu dizinin süresinden şikayet etmeyeceğim
anlamına gelmez. Gerçekten ama gerçekten böylesine kaliteli bir dizinin sırf
süreyi doldurmak için altı boş sahneler izletmesine dayanamıyorum. Belki de
dizi tarihinin en sadık izleyicisi olan anneannem bile geçen hafta “Yeter
artık, daha fazla dayanamayacağım.” dedi ve uyumaya gitti ki kendisi bütün
dizileri (özellikle dram) gözünü kırpmadan izler. 85 yaşındaki anneannem isyan
ediyorsa ben neden etmeyeyim ki…
Neyse neyse,
bana kalsa daha uzuuun uzun yazarım ama konumuz bu değildi. Asıl konumuza
dönelim artık yani Paramparça 41.bölüme…
Bölüm
yorumuna geçmeden önce son bir şey eklemek istiyorum. Anneannem bu bölümü çok
sevdi. Hatta “Anneanne hadi uyku zamanı, dizi bitti.” dediğimizde “Aaa ne çabuk
bitti, ben hiç anlamadım.” dedi. Bu iyi bir şey herhalde. :)
Nerede
kalmıştık?
40.bölüm
sonunda Dilara ve Cihan 20 yıllık evliliklerini sonlandırdıkları sırada çok
önemli bir telefon almışlardı. Meğer Yalı’ya haciz gelmiş. Dilara bu haber
üzerine bizi yine şaşırtmayarak tüm suçu Cihan’ın üzerine attı, kıyameti
kopardı. Dilara bazen gerçekten çok acımasız davranıyor. Adam 20 yıllık
evliliği bitti diye neredeyse ağlayacak. (Başkasını sevdiği halde.) Bir de
Dilara’nın davranışlarına bakın. Bu bölüm belki de ilk defa Rahmi’ye hak
verdim. Aman yanlış anlaşılmasın. Dilara’ya bağırmasından bahsetmiyorum. Suat
ile konuşurken Hazal’dan “Deccal” diye bahsetti ya işte tam olarak o sahneden
bahsediyorum. Dilara’ya “Deccal’in annesi” derken çok haklıydı. Biz hep Hazal’a
kızıyoruz, “Keriman yüzünden bu kız böyle” diyoruz ama kızın genlerinde var.
Dilara bencillikte sınır tanımazken Hazal’ın davranışlarını garipseyebilir
miyiz?

Ne kadar da birbirine yakışan bir çift.
Buradan
Paramparça’nın senaristlerine sesleniyorum. Harun ile beraber çıtayı daha ne
kadar yükseltmeyi düşünüyorsunuz? Bizim dizinin kötü adamından nefret etmemiz gerekmiyor
mu? Telefonda şiir okuması, piano eşliğinde şarkı söylemesi, gecenin bir vakti
Dilara’nın kapısına gidip “seni seviyorum” demesi… Her bölüm biraz daha
bağlanıyorum Harun’a, tabii bunda Barış Falay’ın etkisi de çok büyük. Bu
karaktere başka bir oyuncu hayat verseydi yine aynı şekilde sevebilir miydim
bilmiyorum.
Bir sonraki
sayfaya geçiniz.
*Cengiz Kurtoğlu’nun “Küllenen Aşk” şarkısından alıntıdır.