Gelelim Hypodermic Sally’ye. İlk bölümde iğrenç bir
yaratık tarafından işkence gören Gabriel’ın acı çekmesini baştan sona
izlemişti. Bu bölümde ise onu bir yatağın içinden çıkarırken izliyoruz (ne
alengirli işler bunlar ayol?!). Ölüleri mi biriktiriyor nedir, hala
anlayabilmiş değilim amacını. Bir ara dedektif John Lowe ile karamsar bir muhabbete
dalıyorlar. Sanırım Sally’nin ağzından çıkan en mantıklı cümleler o muhabbet
esnasında işittiklerimiz oldu.
Bunun dışında benim en çok takıldığım nokta, Sally’nin
sürekli ağlıyor oluşuydu ki onun da sebebini bu muhabbet sayesinde anlamış
olduk. Kızcağız hiçbir zaman aradığını bulamamış, daha doğrusu ne aradığını
kendisi de bilmiyor. Bir şeylerle mutlu olmaya çalışmış, ama elde ettikleri
asla yeterli gelmemiş. Bir şeyler hep eksik kalmış. Bana kalırsa eksikliğini
hissettiği şey sevgiden başka bir şey değil. Kendisini hep değersiz hissetmiş
ve ne yaptıysa da bundan dolayı yapmış aslında. Geçen bölüm Gabriel can
çekişirken ona “Seni seviyorum.” dedirtmek için çok uğraşmıştı hatırlarsanız,
işte tek derdi bu Sally’nin. Yazık kızcağıza, içim parçalandı benim. Napsın,
onu da hayat bu yola itmiş işte. Tamam biraz korkunç, tuhaf falan ama özünde
iyi insan :( Ha tabi şimdi ben böyle derim, bir dahaki bölümde benim bu lafımı
haksız çıkarır, o zaman da bir bu kadar gömerim. Yapacak bir şey yok. İyisi mi
ben bir dahaki bölümde görüşmek üzere diyip susayım. Esen kalın ^^